Kültürel

Konya’nın Camileri

0

Aralık ayında Konya dünyanın cazibe merkezi olur. Renkleri, dilleri, giyim kuşamları alışkanlıkları farklı binlerce insan Hazreti Mevlâna’nın çekim alanına girer ve Konya’nın sokaklarını, meydanlarını, türbelerini, camilerini ve elbette ki Hazreti Pir’in huzurunu şenlendirir. Ardından Şems’i Tebrizî’yi, Sadreddin Konevî’yi, Ateşbâz Veli’yi ziyaret eder, vakit namazlarını her biri birbirinden güzel tarihi camilerde kılmaya gayret gösterirler.

Konya, Selçuklu ve Osmanlı eserleri yönünden zengin bir şehir. Camii, külliye, hamam, çarşı gibi birçok esere ev sahipliği yapıyor. Yeşil Kubbe diye bilinen ama aslında çok güzel bir turkuaz rengine sahip olan Mevlâna Türbesi Konya’da varılacak ilk menzil. Bu müstesna mekân hem görsel olarak hem bilgi anlamında çok bilinen ve tanınan bir türbe. Bu sebebten bu hafta size Konya’da ziyaret edebileceğiniz diğer birkaç camiyi kısaca tanıtmak istiyorum.

Sultan Selim Camii

Mevlâna Türbesinden çıkınca ilk karşılaştığınız camiyi Sultan II. Selim Konya’daki valiliği sırasında 1558-1567 arasında yaptırmış. Avlu olarak kullanılan geniş meydanında cuma namazları ve teravihler kılındığını, tıpkı Medine’deki gibi yolların namazgâh haline geldiğini söyledi orada yaşayanlar. Klâsik Osmanlı mimarîsinin Konya’daki en güzel örneklerinden biri. Yedi kubbeli son cemaat yeri ve iki minaresi bulunan câminin iç mekânı kalem işi ile tezyin edilmiş.

Kapu Camii

Asıl adı “İhyaiyye” olan Kapu Camii Konya kalesinin kapıları arasında bulunduğu için bu isimle anılır olmuş. Günümüzde çarşının ortasında ticaretin merkezinde yer alıyor. 1658 yılında Mevlâna’nın torunlarından Mevlevî dergâhı postnişini Pir Hüseyin Çelebi tarafından yaptırılmış. Avlusuz olarak ve yüksek bir platform üzerine inşa edilmiş caminin alt katındaki dükkanlar ticari yapıya uyum sağlamış. Bir asırdan fazla zamandır hatimle teravih kılınan Kapu Camii, Konya’nın merkezinde kent silüetinin göz dolduran camilerinden birisi.

Aziziye Camii

Son olarak Konya’nın direksiz camisi diye bilinen Aziziye Cami’sinden bahsetmek istiyorum. Çarşı içinde Mevlana hazretlerine oldukça yakın olan bu caminin minareleri uzaktan bile dikkat çeken bir güzelliğe sahip.

Bulunduğu bölge geçmişte Bezirgânlar Hanı ismiyle bilinse de günümüzde Bedesten Çarşısı olarak tanınıyor ve baharat, kahve, kuruyemiş dükkanları, çeyiz ve giyim eşyası mağazaları caminin etrafını çeviriyor. Camilerde bulunması beklenen bir avlu yok burada, namazdan çıkan doğru çarşının içine giriyor. 1685’de IV. Mehmet’in damadı Musâhib Mustafa Paşa tarafından ilk yaptırıldığında altında dükkanlar bulunduğu için Yüksek Camii denilirmiş. 1867’de bu caminin yanması üzerine Sultan Abdülaziz ile annesi Pertevniyal Vâlide Sultan’ın destekleriyle 1872’de yeniden  inşa ettirilmiş.

Aziziye Camii tamamen kesme taştan yüksek bir yapı olduğu için harime merdivenle çıkılmakta. Avlusu bulunmadığından şadırvanlar minarelerin hemen bitişiğinde yer alıyor. Kare planlı ve büyük kubbeli yapısı, kapılarından büyük pencereler ve kubbenin etrafında sıralı sivri külahlı kulecikler dikkat çekici bir görünüme sahip. Gövdesi yivli çifte minare de biçim olarak alışılmışın dışında. Minber ve mihrap bezemeleri göktaş denilen mavimsi bir taşla işlenmiş. Mihrap ve kapılar üzerindeki hat eserlerinin güzelliği göz alıcı.

Konya’da bir yazıya sığmayacak başka pek çok camii, türbe ve mescid var ancak kelime sayımız sınırlı.

Kaynağında Hz. Mevlana’nın olduğu bir şehri ziyaret etmek, umulur ki o kaynaktan gönüllere akan manayla arınmaya vesile olsun.

Hayriye
Üniversite için geldiği İstanbul’da yaşaya kalan bir Sivaslı. Bir çift kirazın anneannesi. Hikaye anlatmayı, yazmayı, okumayı, gezmeyi sever.

    Gıda Takviyeleri-II

    Önceki içerik

    Türk Musikisinde Edvar Geleneği

    Sonraki içerik

    Yorumlar

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir