Kültürel

Kurtuba Camii

1

İslam tarihinin en görkemli camilerinden biri de Endülüs’te bulunan Kurtuba Ulu Camii’dir. Endülüs İslam Devleti’nin kurucusu I. Abdurrahman tarafından 785 yılında inşa ettirilen cami, Endülüs’te üç asır hüküm süren Emevî Devleti’nin mimarlık tarihine nakşettiği silinmez imzasıdır. Dönemin İslam mimarisinin ihtişamını; kendinden emin, güçlü ve irfan sahibi bir iktidarın zenginliğini ve gücünü aksettiren âbidevî bir yapıdır.

Caminin büyüleyici iç mekan tezyinatı, sade görünümlü dış cephesiyle tezat teşkil eder. Son derece kaliteli mermerden yapılan sayısız sütun camiye sıra dışı bir görkem verir. Kemerlerde kullanılan kırmızı ve beyaz taşların yarattığı renk cümbüşü, yüzlerce sütunun verdiği ihtişamla birleşerek çarpıcı bir etki yapar. Sedir ağacı tavan, alt kısmın ihtişamına uygun görkemli oymalarla bezenmiş ve kırmızı, mavi, yeşilin hâkim olduğu renklerle boyanarak etkileyici bir görünüm kazandırılmıştır.
Kurtuba Cami’nin en önemli yerleri eşsiz güzellikteki mihrabı ve minberidir. Muhteşem mihrabı bitki, yazı, geometrik motifler ve mozaiklerle işlenmiş, altın yaldızlı kabartmalarla süslenmiştir. Ahşap minber, fildişi ve kıymetli taşlar ve altın kakmalarla tezyin edilmiştir. Endülüs Emevi Devleti 1031 yılında tarihe karıştı ama ihtişamı dillere destan Kurtuba Ulu Camii bir süre daha ibadete açık kaldı. Ancak 1236 yılında Kurtuba’nın İspanyollar tarafından ele geçirilmesiyle sütunlarının bir bölümü yıkıldı, kıymetli eşyalar yağmalandı ve sonrasında da kiliseye çevrildi. 16. yüzyılda orta kısmına bir katedral eklendi.
Günümüzde resmî olarak Cordoba Katedrali olarak adlandırılıyor. Fakat sekiz asır önce kiliseye çevrilmiş olmasına rağmen bölge halkı arasında hâlâ Mezquita yani “Mescid” adıyla biliniyor. Asırlar boyunca mimarî özellikleri muhafaza edilen bu muhteşem eser 1984’de dünya mirası kabul edildi ve koruma altına alındı.

Endülüs’e giderseniz sanırım ilk işiniz eski adıyla Kurtuba Ulu Camii’ni ziyaret etmek olacaktır. Ama burada 450 yıl boyunca namaz kılındığını, Kuran-ı Kerim okunduğunu düşünerek, iki rekat mescid namazı kılmayı, bir kenarda oturup caminin banîleri için Yâsin Sûresi okumayı sakın ola ki aklınıza getirmeyin. Bunu yaparsanız görevliler tarafından sert bir üslupla uyarılırsınız. Israr edip karşı çıkarsanız eğer “Kamu düzenini bozmaktan” tutuklanabilirsiniz. Gözlerden uzak bir köşede, avuçlarınızı açıp Müslümanca dua etmeniz bile göz devirmelere, parmak sallamalara sebep teşkil edebilir. Çünkü İslamofobi, sizin inancınızı yansıtan vakur duruşunuzda, Müslümanların İspanya’ya hükmettiği sekiz yüz yılı hatırlatan unsurlar görebilir.
1990’lardan bu yana ortaya çıkan yeni dünya konjonktüründe İslam düşmanlığı islamofobi kavramıyla ifade edilmektedir. Herhangi bir nesneden ya da durumdan aşırı ve akıl dışı şekilde korkmak anlamına gelen fobi “phobia” kelimesinin, bir inanç sistemine bağlanmasıyla türetilen İslamofobi kavramı, bu inanç sistemine dair aşırı ve akıl dışı bir korkuyu toplumsal algılara daha ilk ağızdan pompalar.
İlk kez 1922’de kullanılan bu kelime, başka hiç bir örneği olmayan şekilde bir dine ve o dinin mensuplarına bütünüyle karşı olmayı ifade eder. Antisemitizm benzeri bir “Anti-İslâm” kavramı yerine İslamofobi kelimesinin kullanılması bile Müslüman karşıtlığı duygusunun da ötesinde korku ve nefret vurgusu içerir. Yabancı düşmanlığı, farklı kültürlerin dışlanması gibi hususları İslamofobiye gerekçe olarak göstermek, görülmesi gerekenin üzerini örtmek anlamına gelir. Haçlı zihniyetinin bir ürünü olan, İslâm’ın bir “kılıç dini” olması miti ile mücadele ancak görünenin dışında kalan alt metinleri idrak edecek bir farkındalıkla mümkün olur kanaatindeyim.

Bu farkındalığa katkı olması ümidiyle Muhammed İkbal’in Kurtuba Camii’nde namaz kıldıktan sonra yazdığı şiirinden bir bölüm paylaşmak isterim. İkbal’in mihrabın önünde namaz eda ederken çekilen fotoğraflarının yayınlanmasından sonra 1931’ den itibaren Kurtuba Camii’nde namaz kılmanın yasaklandığını bilmek belki yukarda yazdıklarımı daha anlamlı kılar.

Ey Kurtuba! fezan gönül açıcı, şiirim göğüs yakıcıdır,
Senden gönüllere huzur, benden de heyecan ve yanış vardır.

Arş-ı Alâ’dan daha kısa değildir, insanoğlunun göğsü imanla dolarsa;
Her ne kadar bu topraktan yaratık gök kubbe ile bağlanmışsa da!

Ey Kurtuba! Güzelliğin ve azametin kahraman bir insanın âlametidir,
Sen güzel ve azametlisin, seni yapan da güzel ve azametlidir.

Senin mimarin ebedî, sütunların sayısızdır,
Sanki Şam yaylasında hurma ormanı gibidir.

Senin çatı ve kapına Sina çölünün ışığı vurmuştur sanki,
Yüksek ve güzel minaren Cebrail’in tecelli yeridir sanki.

İslâm milleti hiçbir zaman yok olmayacaktır,
Çünkü ezanlarında Musa ile İbrahim’in sırrı tecelli etmektedir.

Ne hayret vericiydi o müslümanların devri;
Medeniyetleri inanılması güç bir efsane gibiydi.

Zırhları da «la ilahe illallah» olan erlerdi.
Kılıçların gölgesinde sığınakları yine tevhid idi.

Ey Kurtuba! sırrı seninle aşikâr olmuştu mü’min’in,
Gündüzlerinin vecd, geceleri yanış ve yakılış dolu olduğunu gösterdin!

Hayriye
Üniversite için geldiği İstanbul’da yaşaya kalan bir Sivaslı. Bir çift kirazın anneannesi. Hikaye anlatmayı, yazmayı, okumayı, gezmeyi sever.

    İslamofobi

    Önceki içerik

    İkindi Vaktine Kadar

    Sonraki içerik

    1 Yorum

    1. O kadar kötü hissettim ki anlatamam…hof.

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir