Âb-ı Hayat

İkindi Vaktine Kadar

0

“Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve oraların yıkılması için çabalayandan daha zalim kim olabilir? Bunların o (mescitlere) ancak korkarak girmeleri söz konusu olabilir. Onlara dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.” (Bakara; 2/114)

Bu hafta Allah Teâlâ’nın el-Kuddûs (c.c.) ismini anlatmak üzere klavyenin başına geçtiğimde Kudüs’ün zulmü nasıl son bulacak sorusuna cevap aramaktaydım. Zira el-Kuddûs isminin izzet, şeref ve mukaddeslik manasını taşıyan bir kelime olması ve Kur’an da geçen “mukaddes belde” olarak zikredilen Kudüs’ün hali söz ile ifade edilebilecek gibi değildi.

Bir iki farkındalık mesajı, belki bir slogan ile tepki gösterip oturmak bana göre değildi. Bu yaşananları anlatmaktan başka ne gelir elden derken Mesnevi’den bir hikaye koşup geldi imdadıma. Teselli için binlerce beyitten süzülen satırlar ‘ağla’ dedi en derinden. Çünkü sen ağlayabilirsen, bunca zamandır bîgane kalışına istiğfar edebilirsen, o istihkakı doldurur; umduğuna ulaşıverirsin tez elden.

Cömertliği ile tanınmış, bir şeyh vardı. O yüzden hep borçlu idi. İmkanı geniş olanlardan borç alır, dünyadaki fakirlere, yoksullara harcardı. Borç para ile bir de tekke yaptırmış, canını da malını da Allah yolunda harcıyordu.

Şeyhin ömrü sonuna geldi, bedeninde ölüm belirtileri görüldü. Alacaklıları onun etrafında toplanıp durdular. Şeyh ise adeta bir mum gibi yanıp yakılmada, eriyip gitmekte idi. Alacaklıların para almaktan ümidi kesildiği için suratları asıktı. Gönüllerindeki para derdi de arttıkça artıyordu.

Şeyh kendi kendine; “Şu kötü zanlara kapılanlara bak. Benim borcumu ödemek için Allah’ın dört-yüz dinar altını yok mudur?” diyordu.

Bu sırada helva satan bir çocuk, biraz  para kazanmak ümidiyle dışarıda:

– Helva! diye bağırdı.

Şeyh hizmetçisine gizlice:

– Dışarı çık da helvanın hepsini satın al, diye işaret etti.

Hizmetçi, helvanın hepsini aldı, getirip şeyhin önüne koydu. Şeyh alacaklılara:

– Buyurun. Bu helvayı afiyetle yiyin, helal olsun, dedi.

Kap boşalınca, çocuk kabını aldı ve şeyhe:

– Efendim, şimdi benim dinarımı verin, dedi.

Şeyh:

– Ben parayı nerden bulup vereyim. Ben borçlu bir kişiyim ve borçlu olarak ahiret yolcusuyum.

Çocuk, bu cevap üzerine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Çocuğun feryadı yüzünden orada ne kadar adam varsa hepsi geldiler, çocuğun başında toplandılar.

Alacaklılar da bu kötü işi görüp şeyhe dönerek:

– Bu ne rezalet, yaptığını beğeniyor musun? Bizim malımızı yedin. Bu yetmiyormuş gibi çocuğun da hakkını yedin!

O çocuk ikindi vaktine kadar ağladı. Şeyh gözlerini kapamış, ona hiç bakmıyordu. Bu cefaya, bu haksızlığa aldırış etmiyordu. Çocuğa verilecek para oradakilerden toplansa, herkese birkaç akçe düşerdi. Fakat şeyh manevî tasarrufuyla oradakilerin bu cömertliğini engelliyordu. Çünkü şeyh, kimsenin çocuğa bir şey vermemesini arzu etmişti.

İkindi vakti gelince hizmetçi, cömert birisinin gönderdiği tabağı getirdi. Hem mal hem hâl sahibi şeyhin sıkıntısını duymuş, ona armağan göndermişti. Gelen tabağın bir kenarında alacaklıların paraları vardı. Bir kenarında da bir kağıda sarılmış helvacı çocuğun parası bulunuyordu. Tabağın üstündeki örtü kaldırılınca halk şeyhin kerametini gördü.

– Ey şahların şahı! Bu nedir, ne hâldir? Bu ne sultanlıktır. Biz senin büyüklüğünü bilemedik. Saçma sapan sözler söyledik.

Şeyh:

– Bütün o sözleri size helâl ettim. Helâl olsun. Bu yaptığımın sırrı şudur: Borcumun ödenmesini Allah’tan istemiştim. O da bana bu hususta doğru yolu gösterdi. O yarım dinar pek az bir paraydı, ama onun ele geçmesi çocuğun ağlamasına bağlı idi. Helvacı çocuk ağlamasaydı, rahmet denizi köpürmeyecek, sizin de borcunuz ödenmeyecekti. Bunun için helvayı aldım, çocuğu da ben ağlattım.

Allah Teâlâ birisini ağlatırsa rahmeti coşar, ağlayan da ni­mete nail olur!

Şimdi hiç amelsiz çok çaresiz bizler, ağlayan çocukların hâli üzere  yaşlarımızı yaşlarına katıp istiğfar ile ikindi vaktini bekliyoruz.

Kurtuba Camii

Önceki içerik

Muhammed Ali

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir