“Mağfiret” kelimesi; kusur işleyene merhamet gösterme, kusurunu örtme, onu bağışlama anlamına gelen “ğfr/ğufran” kökünden gelmektedir. Allahu Teâlâ’nın, daha henüz istiğfar etmemiş bile olsa günahkâr kuluna karşı sabırlı ve merhametli; kulu istiğfar ettikten sonra da çok merhametli ve bağışlayıcı olmasını ifade eder.
Allahu Teâlâ, Kur’an-ı Hakîm’inde bağışlanmayı anlattığı birçok ayetinde, mağfiretinin beraberinde büyük ecirler, nitelik ve nicelik açısından aşılamayacak güzellikler ve cennetler bahşedeceğini müjdeler. Allahu Teâlâ’nın affetmesi, kulunu günahından dolayı cezalandırmaması anlamına gelir. Bağışlanma konusundaki ayetlerde Allahu Teâlâ’nın “mağfiret” etmesi istiğfar eden kulunu affetmesi ve işlediği günahını da başkalarından örtmesi hatta kuluna bu hatayı unutturarak yakınlığını bahşetmek suretiyle ikramda bulunmasını ifade eder. Günahından pişmanlıkla, hüzünle, mağfiret dileyerek Rabbine dönen kuluna, kebîr ve kerîm olan Rabbi cömertçe ikram ederek, hüznünün yerini umuda ve mutluluğa bıraktırır.
Ebu Hureyre’den (r.a) nakledilmiştir ki, Resûlullah Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında dünya semasına iner (rahmet nazarıyla bakar) ve şöyle buyurur: “Bana dua eden yok mu, duasını kabul edeyim! Benden isteyen yok mu, ona (dilediğini) vereyim! Benden mağfiret isteyen yok mu, onu bağışlayayım!”(B6321 Buhârî, Deavât, 14)
Rabbimiz hem dua edip kendisinden taleplerde bulunmamızı, hem de mağfiret dileyip istiğfar etmemizi ister. Çünkü hiçbir kul Allah’ın (c.c.) mağfiretinin dışında değildir.
Mağfiret, kulun musibet yağmurlarında Rabbinin rahmet şemsiyesi altına sığınmasıdır. Kul bunun bilincinde olarak her an rabbine dönmeli, bağışlanmaktan ümit kesmemelidir.
✿
🌹❤