Genelde birçok bitkinin bütünsel anlamlarını biliriz. Tarihi kuran ve şekillendiren unsurlar arasında olan zeytinin ise yaşamının birçok değişik evresinde farklı anlamları mevcuttur. Bir yerde zeytin ağacı bulunması sükutu ve asayişi bildirir. Zeytinin fidesi umudu, dalı barışı, meyvesi bereketi gösterir bize.
Oleaceae (zeytingiller) ailesinde birçok zeytin (Olea europaea) türü mevcut. İsminin kökeni yunanca elaia ve latince olea’dan gelir. Arapçada zeytûn olarak bilinir. İzmir çevresinde bulunan Aliağa körfezine, Antikçağ’da Elaeia Körfezi yani Zeytindağı körfezi denilirmiş. Kudüs’ün doğu tepesinde bulunan Zeytindağı’nı da duymuşsunuzdur. Bir tepe veya meydanın oradaki bitkilerin çokluğuna göre isimlendirilmesi tabii bir şeydir. Zeytindağı’nda zeytinlerin bol yetişmesinden daha önemlisi dört semavi dinde de buranın “Zeytindağı” olarak anılması ve öneminin vurgulanmasıdır.
Yeryüzünde ne kadar süredir yetiştiği hakkında net bir bilgi olmasa da son çalışmalarda milattan önce on iki bin yıl öncesinde Akdeniz bölgesinde zeytin dallarına ait olduğu düşünülen fosillere rastlanmış ve böylelikle ağaçların ilki olarak anılmaya başlamış, yüzyıllardan bu yana medeniyetlerin sembolü haline gelmiştir. Bunun temel iki nedeni daha vardır. Birincisi zeytinin üç semavi dinde de kutsal sayılması ikincisi ise zeytinin sağlık üzerindeki etkisidir.
Sağlık açısından bakacak olursak faydası saymakla bitmez desek yerinde olur. Yaprakları ve gövde kabuğu bitkisel çay halinde idrar söktürücü, iştah açıcı etkilere sahiptir. Olgun meyvelerinin sıkılmasıyla elde edilen yağı ise oleik asit ve vitaminler (A, E) barındırmaktadır.
Eski Batı Anadolu Medeniyetleri’nin zeytinyağına “sıvı altın” dediği bilinmektedir. Sabah aç karnına alınan bir yemek kaşığı zeytinyağı bağırsak tembelliği ve sindirim için oldukça faydalıdır. İbni Sina’dan öğrendiğimize göre zeytinyağının çözücü etkisi oldukça kuvvetli olduğundan kuru veya iltihaplı yaralara iyi gelir. Anadolu’da da kabızlık problemi çekenlere, yeni doğum yapmış annelere -süt olsun diye- zeytinyağı ve pekmez ocakta ısıtılıp şifa niyetine içirilir.
Yüzyıllardır hazırlanan ilaçların terkibinde etken madde olmasının yanında yardımcı madde olarak da zeytinyağı sıkça kullanılır. Günümüzde de bu böyle devam etmektedir. Örneğin D vitamini damlalarının çoğu zeytinyağında hazırlanır.
Zeytinin bizim için en önemli özelliği ise Yaradan’ın (c.c.) bize nurunu anlatırken getirdiği misallerden biri olmasıdır.
“Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun misali, içinde kandil bulunan bir kandilliktir. Kandil bir cam içindedir, cam inciyi andıran bir yıldızdır; (bu kandil) doğuya da batıya da ait olmayan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nûr üstüne nûr. Allah nûruna dilediğini kavuşturur. Allah insanlar için misaller veriyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.” (Nur, 24/35)
Bunu şu misale benzetiyorum; matematiği yeni öğrenmiş bir çocuk, önünde yazan sayılara bakarak dört işlem yapmakta zorlanır. Haliyle parmaklarını kullanarak toplama çıkartma yapmayı öğrenir. İşte o vakit hem gözüyle görür algılar hem de artık işlemleri anlar. Parmaklar kitapta yazan sayılarla her zaman eşit midir peki, tabi ki değil. Büyüdükçe daha büyük sayılar ve daha sonra da aklının ve gözünün dahi alamayacağı sonsuzlukta sayılar olduğunu görür. Parmaklar o sayıların sonsuzluğuna yetemiyordur fakat çocuk çoktan matematiği öğrenmiş ve büyüdükçe de aklının, algılarının yetmediği yerler olduğunu keşfetmiştir.
Ayette hem zeytin ağacının hem de zeytinyağı geçmesi de ayrı bir güzellik. Bu iki madde hidayete kavuşturucu, yön gösterici ve düzenleyiciliği temsil etmektedir. Ayette de geçen zeytinyağı kandillerini bilir misiniz? Fitilin ucuna ve altındaki oluğa zeytinyağı konularak yakılan bir kandil. Günümüz aydınlatıcılarına göre oldukça enteresan bir yapı.
Tin sûresinde ise zeytin ve incir üzerine yemin edilmiştir.
“Yemin olsun incire ve zeytine; Sînâ dağına; Ve şu güvenli beldeye!” (Tin, 95/ 1-3)
Ayetin hikmetini anlamak için pek kıymetli Müfessir Fahreddin er-Râzî’nin şu cümlelerine bakalım:
“Allah’ın yemin ettiği şeylerde mutlaka ya dini veya dünyevi yahut hem dini hem de dünyevi bir fayda vardır. Dini fayda, yemin edilen bu şeylerin tevhide dair apaçık deliller olmaları, dünyevi fayda ise yemin edilen şeylerin şükre teşvik edici olmalarıdır.”
Günümüzde bizler yüzyıllık hatta bin yıllık zeytin ağaçlarının yetiştiği verimli topraklardayız. Bahtımızın güzelliğinin yüreğimizin derinliklerine kadar hissedelim. Belki de bu his bize, değer verdiğimiz alanlarda harekete geçmemiz için bir güven bir umut oluverir.
Yorumlar