Sümbül Sokak

Nasıl Bir Aralık?

0

Dünya hayatının ebedi aleme verdiğimiz bir fasıla, aralık olduğunu hiç düşünmüş müydünüz?

Elest bezminde, Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “Evet” dediklerinde, rabbinin sesini duyarak ona müştak olan ruhlar, bu sesi tekrar duyacakları zamanın hasreti ile beden ülkesinden dünyaya gözlerini açarlar. Allah’ın kendi üzerindeki muradını gerçekleştirmek, cevherlerini ortaya çıkarmak için dünyaya gelme şartına bağlı olan temiz fıtratlar işte böyle sırası geldikçe doğarlar ve gözlerimize önce bebek olarak görünürler.

Anne babasının ya da kendine bakım verenin elinde emanet olan bebekler aslında bizlere Allah’ın katını hatırlatan en güçlü temsilcilerdir. Yüzlerine baktığımızda o günki söz ve ses onların parlak gözlerinden bizlere görünüverir. Bir bebeğin anne rahmine düşüşünden dünyaya doğuşuna, her bir uzvunun büyümesinden insani yeteneklerinin gelişmesine kadar bütün zamanlar bize Allah’ı ve içimizde ona ait olarak taşıdığımız ruhu hatırlatır.

Bebekler marifete dair kemalin en güzel örnekleridir aslında. Hiçbir şey bilmiyormuş gibi dünyaya doğarlar fakat belki de taşıdıkları ruhun ilhamı ile kendilerine lazım olanı ve olmayanı hemen anlayıverirler. Fıtratı bozulmamış çocuklar da bu ilhamdan nasibini alır. Bazen söyledikleri bir söz, bazen bir bakış bazen de sadece var veya yok olmaları ile bizi uyandırıveren bu kulları acınacak, aciz birer küçük beden olarak görmek bizi onların da müslüman birer ruh taşıdığı gerçeğinden uzaklaştırır.

Kısıtlı ömründe, nereye gittiğini bilen bir insan için doğum ve ölüm arasındaki fasıla, ancak bu geçişi anlamlı kılacak hayırlarla doldurulabilir. Doğumundan ölümüne kadarki vakitte biyolojik yaşına göre bebek, çocuk, genç, yaşlı gibi isimler alsa da hepimiz bilmeliyiz ki insan hep insandır.

Buraya kadar bahsettiğimiz her şey belki iki ay öncesine kadar pek çoğumuz için belli bir zemine oturmayan, zihnimize yerleşemeyen tasavvurlardan ibaretti. Fakat bugün yanı başımızdaki Filistinli bebeklerin, çocukların, gençlerin ve yaşlıların hayatı bize bir şeyi ispat etti. Bu öyle bir şey ki bebekler ve çocuklar varlıkları kadar şehadetleri ile de hikmeti haykırıcı birer beden oldular. Onların müslüman ruhlarından yansıyan hakikat dünyanın dört bir tarafını sardı ve kalbi olanlar gerçekten bir kalbi olduğunu hatırladı. Kalbini hatırlayanlar Allah’ı buldu.

Ateşkes sırasında ekmek pişiren bir kadın “Biz yaşamayı çok severiz.” dedi kameraya bakarak. “Komşularımızla görüşmeyi ve muhabbet etmeyi…” O hengamenin içinde tertemiz taranmış saçları ile gülen çocuklar kanıtlıyordu onun bu sözünü. Başka bir kadın ise gözleri sevinç içinde “Beni kıskanmayın kız kardeşlerim.” diyordu. Sıcacık evinde, elindeki telefonun ekranında bu sözü duyanlar birden irkildi. Nasıl yani, kız kardeşleri yıkık bir şehirden seslenen bu kadını niye kıskansındı? Kadın devam etti, “Babam şehit, abim şehit, oğlum şehit. Benden daha mutlu kim olabilir, lütfen beni kıskanmayın!” Allah onları Filistinli birer kadın olarak yaratmıştı ve onlar yaşamayı Allah için seviyordu. Demek ki, ölümü Allah için sevinçle kucaklayabilmek, yaşamayı Allah için sevebilmekle mümkündü.

Çok değil iki yıl önce Ramazan Bayramı’nda saldırıya uğrayan Filistinli bir kadın çocuklarını alarak Aksa’ya gitmişti ve “Allah bayram dedi ve biz Onun için bayram yapıyoruz.” demişti. Öğrenmiştik onlardan bayramın etmenin Allah’tan başkasına bağlanamayacağını. Bayram o bayram nasıl oluyor, onu da Aksa’dan öğrenmiştik. Öğrenmiştik ve belki de hemen unutuvermiştik.

Bugün Gazze’de yirmi binden fazla insan şehadete erdi, yirmi bin insani yardım tırı adı Refah olan bir kapıda tek dişi kalmış canavarın ağzından çıkacak söze muhtaç bekliyor. Bugün Türkiye’de aynı canavarın beslediği bebek katili terör örgütü 12 vatan evladını şehit etti.

Biz kendi beden ülkemizde gözlerimizi ümmeti şahide olarak açtık. Şu günlerde en korktuğumuz şey belki de canlı canlı gördüğümüz bu kötülük karşısında yalnızca acıdan uyuşmuş pasif bir izleyici durumuna düşmek olmalı. Yeni bir miladi yıla girerken, miadı dolmuş hislerden kurtularak şahidi olduğumuz zamanın gereğini düşünmeliyiz. Acımanın afyonu ile etkisiz bir eylemsizliğin içine düşmek hiç birimizin lüksü olamaz. Tam da şu noktada, bu aralıkta; duanın, ibadetin ve üretmenin gücünü anlamak mecburiyetindeyiz. İnanmanın harekete geçiriciliği hepimizi sarmalı.

Bu aralıkta hayatları ile ölü kalplerimizin dirilmesine vesile olan güzel kardeşlerimiz, biz sizi unutmak için sevmedik diyebilmek için,

Üç yıldır olduğu gibi,

Sokak’ta buluşalım!

Yürek Göz Göz Oldu

Önceki içerik

Rahatsızlık mı Alışkanlık mı?

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir