Yazımıza Posta Kutusundaki Mızıka kitabından bir alıntıyla başlamak istiyorum. Şöyle diyordu Ali Ural;
Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba ‘insan’ denince hatırlanıyor muyuz?
Sahi neydi insan olmak? Canlı bir varlık olmanın ötesine geçerek, cana can katmak, her gün yeni bir şeyler öğrenmek, düşünebilmek…
İnsan olmak neydi? Vicdandı. Komşusu aç yatarken tok yatmamaktı. Hayvanlara sevgisini gösterebilmekti. Ağaçları sevmekti. Gökyüzünü seyretmekti. İnsan olmak karşılıksız sevmekti. Başkalarına kötülüğünün dokunmasından çekinmekti. İnsan olmak fark etmekti. Herkesin yolu iyi ya da kötü bir yerlere çıkar. Bizim rotamız insan olmak, insan kalmak ve insan biriktirmek olsun.
Bu haftaki yazımızda Osmanlı döneminde insana verilen kıymetin dışavurum biçimlerine örnek olacak yapıları konu edinmek istedik. Peki Osmanlı döneminde insana ne kadar değer veriliyordu? Bunu kendi yazı mecramız çerçevesinde düşündüğümüzde ecdadımızın bir vakıf medeniyeti olasından başlayabiliriz diye düşünüyorum.
Osmanlı Devleti vakıflar kurarak cami, medrese, çeşme, aş evi inşa ettirmiş; fakirlerin ve yolcuların korunması için inşa edilen yapıların yanı sıra hastane (darüşşifa) yapımı gibi sosyal hizmetleri yine vakıf yolu ile sağlamışlardı. Bu hastaneler vakıflara ait kurumlar olduğu için hastalar ücretsiz tedavi edilmiştir.
Aş evleri halka ücretsiz yemek veriyordu. Medreseler çocukların ve gençlerin eğitimine önem verilmiş, hamileyken vefat eden bir kadının mezar taşında bile o insana verilen değer gösterilmiştir.
Öyle ki sadece insanların yararını gözetmemiş, hayvanlar için bile vakıf kurmuşlardır. Genellikle camilerin duvarlarına kuş köşkleri yaptırarak sanatlarını konuşturmuşlardır. Sokak Hayvanlarına Ekmek Veren Vakıf ,Parasını Düşüren Çocuklar Vakfı, Çocukları Gezdirme Vakfı, Yetimlere Eğitim Vakfı, Öğrencilere Bayramlık Elbise Vakfı, Muallimlere Tütünü Yasaklayan Vakıf, Fakir Kızlara Çeyiz Vakfı, Mahalle Fakirlerini Gözetme Vakfı gibi ilginç vakıflar da kurmuşlardır. Bu da hayvanlara ve insanlara ne kadar değer verildiğinin bir göstergesidir.
Sahi neydi insan olmak? Etiketlerimizden arınmak, karşıdaki kişiyi toplumdaki statüsüne takılmaksızın hissedebilmekti. Toplumda hep beraber yaşadığımız insanlara saygı duyabilmekti. Birlikte yaşamayı, bir olmayı gözetmeli insan.
Her insan bir değerdir. Bu değerin ölçüsü değişkenlik gösterebilir. Ölçüsü ne olursa olsun herkes insan doğar, önemli olan insan kalabilmek. Bazı insanlar geldiklerinde, bazıları da gittiklerinde huzur verirler. Bazı insanlar yaşamak için güzel bir yer ararlar. Bazıları ise oldukları yeri güzelleştirirler.
İyi insanlara çıksın gittiğiniz bütün yollar…
Yorumlar