Mustafa Halim Efendi’nin kaleminden h. 1382 tarihli ta’lik hattıyla yazılmış olan levhayı seyrinize sunuyoruz.
Gelin bu zarif yazıyı birlikte okuyalım: “Yâ Tabîbe’l Kulûb”
Yazılışta kısa fakat mana itibariyle ağırlığı olan ve tüm hayatımızı kapsayan “Ey kalplerin tabîbi” anlamındaki bu nidâ ve niyazı idrak etmeye çalışarak yazıya tekrar bakıyoruz.
Dünya misafirhanesinde bir yolcu olduğumuzu unutarak bazen süsüne, eğlencesine kapılıyoruz. Aslî yurdumuzu unutunca Allah ile irtibatımız zayıflamış veyahut kopmuş oluyor. Neticesinde maddi, manevi çeşitli hastalıklar zuhur ediyor. Nisyandan gelen insan bu unutuşla, yaşanmış marazi şeylerle fıtratını, tabiatını bozuyor. Kimi kalp günahla kimi de O’ndan (c.c.) gayrısını gönül hanesinde ağırlamakla hastalanıyor.
Rabbimiz hep bizimle fakat biz kiminleyiz?
İslam Medeniyeti’nde bu idraki halis niyette canlı tutabilmek için hüsn-i hat sanatı ile ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler ve kelamı kibarlar yazılmıştır. Hattatlarımızın meşk ettiği bu levhalar insanları cem eden mekanların duvarlarında yerlerini almıştır. Böylece güzel yazı insanın ruhuna nakşoluyor, aşinalık kazanıp güzelle hemhal olunuyor. O yazıdaki manayı seyreden insanda da güzellik hasıl oluyor.
Aşağıda bu kandili uyandıran güzellerimizden Mehmed Hulusi Efendi’nin celi ta’lik hattı ile yazılmış bir yazısını görmekteyiz. Ayet-i kerimenin manası şöyledir:
“Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” (Rad, 13/28)
Hattat Hulusi Efendi Hafız olmasıyla birlikte Yavuz Selim Camii müezzinliği yapmıştır. Sülüs-nesih-ta’lik hattını üstadlarından öğrenmiştir. Ta’lik yazıdaki hüneri paha biçilmezdir. Medresetü’l Hattatin’de ta’lik yazı hocalığı vazifesini ifa etmiştir. Mehmed Hulusi Efendi bu yazıdaki kabiliyetiyle yazı hocalarından son üstadı Sami Efendi’nin takdirini ve yakınlığını kazanmıştır. Bununla ilgili kaynaklarda şöyle nakledilir:
Sami Efendi kendisine yazı sipariş edildiğinde bazen “vaktim yok, Hulusi’ye yazdırınız” dermiş. Kemal Batanay’ın ifadesine göre, Sami Efendi bazen de sipariş yazıyı Hulusi Efendi’ye yazdırır, Sami diye imzasını atarmış.
Mevleviliğe müntesip olan Mehmed Hulusi Efendi aynı zamanda mesnevihandır.1 Ankara’da ilk Büyük Millet Meclisi binasının toplantı salonundaki “Hâkimiyet Milletindir” celi ta’lik levhası, Yenikapı Mevlevihanesi’nin yanan semahanesindeki yazıları ve nice levha ve kitabeleri miras bırakmıştır. Ta’lik hattıyla yazdığı hilye-i şerifleri de paha biçilemez eserlerdendir.
Harf devrimiyle birlikte hat sanatının nihayete erdirildiği o dönemlerde nice sanatkarlar adeta elsiz kolsuz kaldı, canlarından koparıldı. Hattat Mehmed Hulusi Yazgan da bu güzellerimizden biriydi. Türbe baş bekçiliği görevine getirilen hattatımız sanatından koparılmasının üzüntüsüyle kısmi felç geçirmiştir. Edirnekapı mezarlığında medfundur fakat kabrinin yeri bulunamamaktadır. Belki de yaşamının son on yılındaki geçim sıkıntıları, vefasızlıklar, hastalıklar, çileler ve sanatından koparılışıyla kabrini, kendini sırladı, bulunmak istemedi.
Rabbim şefaatine nail eyleye, minnetle yad ediyoruz.
Yine güzellerimizden biri olan Şefik Bey’in celi sülüs hattıyla yazmış olduğu İsm-i Celâl yazısını kalbimizin ritminin asıl sesini dinlemek için seyrinize sunuyoruz. Vesselam.
1.Mevlana’nın Mesnevi adlı eserini okuyup tasavvufi vaaz şeklinde açıklayan, dergah vb. yerlerde bu işle görevli olan kimse.
Allah razı olsun. Yazınız vesilesiyle akla gelen şifa salavati da maddi manevi hastaliklarimiza deva olsun.