Şefkat, Arapça kökenli “acıma, merhamet etme, rahmet ile gözetip kollama” anlamındaki “şafka” kelimesinden dilimize girmiş olup Türkçemizde “koruma, sevme, esirgeme ve acıma duygularıyla karışık saflaşmış bir sevgi”yi ifade eden duygunun adıdır. Şefkatli sıfatını ve şefkat gösterme deyimini günlük hayatımızda sıklıkla kullanırız.
İnsan etrafında şöyle bir göz gezdirip şefkat duygusunu aradığında bunu en yakın “annelerde ve babalarda” görmektedir. Annelerin ve dahi babaların evlatlarına duyduğu sevgi, şefkat duygusunu yoğun olarak içerisinde barındırır. Evladının dünyaya gelmesini sağlayan anne, onun dünyada kendi başına yaşamaya kabiliyeti ve hatta fikri dahi yokken, akıl baliğ olmamışken, onu hissederek ihtiyaçlarını temin etmeye çalışır. Evladını gelecek zararlara karşı korumak için, karnını doyurmak için, hastalandığında iyileşmesi için, ilgi istediğinde muhabbetiyle alâka göstermek için çabalar durur. Evlat büyür, bu gereksinimleri değişir ama annedeki şefkat duygusu değişmez bilakis artar.
İnsanın bu şefkat duygusu, sadece evladına karşı olmaz aslında. Komşusunun hasta annesine de şefkat duyar. Bir öğrenci, talebelerinin yaramazlıklarına üzülen öğretmenini görünce onun derdine ortak olabilir. Şefkat hissiyle onun bu üzüntüyü hiç yaşamamış olmasını isterken öğretmenine şefkat duyar.
Şefkat hissi sevgiyle alâkalı bir duygudur. Sevdiğinin iyiliğini kurtuluşunu umarak merhametle sarıp sarmalama hâlidir aslen. Genel olarak bu duyguyla hayatını sürdüren insanlara “müşfik” denilmiştir.
Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’inde müminlerden bahsettiği Mü’minun Sûresinin 57. ayetinde müminler için “Rablerinin sevgisini kaybetmekten korkarak titreyen” anlamında “müşfikun” buyurmuşlardır. Öyle ki Hazreti Ömer (r.a.) vefat etmeden önce, “Rabbimin azabından değil, O’na mahcup varmaktan korkuyorum.” demiştir.
Peşinden sevgiyle adım adım seyreden ashabı böyleyken peygamberlerini varın siz düşünün. O’nun şefkati ümmetinden ayrı düşünülemez. Çocukları öptüğünü görünce şaşıran, on çocuğundan hiçbirini öpmediğini öğünerek söyleyen Akrâ’ b. Habîs’e cevabı; “Allah kalbinden rahmeti söküp almışsa, ben sana ne yapabilirim” (Buhârî, Edeb, 18) olmuştu. Kediyi gizlice severek saklayarak götüren Abdüşşems’e (r.a.) “Kedicik babası” anlamına gelen “Ebu Hureyre” lakabını veren işte o müşfik Peygamberden başkası değil idi.
Mevlid Kandilimizin yaklaştığı şu günlerde Resul-i Ekrem Efendimiz’in şefkatinin ve şefaatinin siz okuyucularımız üzerine kalkan olması için Allah’a duacıyız efendim.
Yorumlar