Semerkant, Özbekistan’ın nüfus bakımından en büyük ikinci şehridir. Semerkant ismi, eski Farsça’da “taş/kaya” anlamındaki asmara ve Soğdça’da1 “kent /kale” anlamındaki kand kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Büyük bir şehir olduğunu ifade eden “صآمِز كآند Semiz kend”de denilmiştir.
3000 yıllık kadim bir geçmişi olan Semerkant, Persler tarafından kurulmuş ve uzun yıllar Persler’in hâkimiyetinde kalmıştır. Bu sıralarda Zerdüştîlik dininin yaygın olduğu bölgede, Müslüman Araplar’ın şehri fethetmesiyle beraber Zerdüştlük’ten İslamiyet’e geçiş dönemi başlamıştır.
Çeşitli istilalar ile hırpalanan şehir, Timur Han’ın (Timur-leng) hâkimiyetine girerek başkent olmuştur. Bu dönemde yapılan imar çalışmaları ve İpek Yolu’nun olumlu etkisi ile şehir, Orta Asya’nın ilim ve kültür merkezi haline gelmiştir.
Rivayete göre 750’li yıllarda, Talas Savaşı’nda esir düşen Çinlilerden kâğıt sanatı öğrenilmiş, İslam dünyasının ilk kâğıt değirmeni Semerkant’ta kurulmuş ve üretimi başlamıştır. Hâlâ geleneksel usuller ile Semerkant’ın muhteşem kâğıtları üretilmektedir.
Dut ağacı dallarından yapılan bu kâğıt, inceltilerek değirmende dibeklerle ezilip hamur yapılıyormuş. Döneminin en kaliteli kâğıtlarını elde eden Semerkant zanaatkârları ilmin ve İslam’ın yayılmasında çok büyük rol almışlar. Aklınızda bulunsun, bugün hâlâ geleneksel yöntemler ile bu kağıtlar üretiliyor ve üretimin tüm safhaları 1300 yıllık bir zaman tünelinde izlenebiliyor.
UNESCO’nun Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan Semerkant’ın eski şehir diye bilinen kısımda ilk adımımız tabii ki Registan Meydanı’na olacak.
Registan Meydanı, Timur Han’ın torunu Uluğ Bey tarafından inşa edilmiş.
Registan, (Farsça: ریگستان) Farsça’da “Kumluk” ya da “Çöl” -bugünkü manası ile- “tozlu meydan” anlamına gelmektedir.
Meydanın sol kanadında yer alan Uluğbey Medresesi, dönemin astronomi ve matematik âlimlerinin en iyileri ile eğitim verirken, sonraları sadece İslam ilimleri alanında yoğunlaşmış, komünizm döneminde ise buğday ambarı olarak kullanılmıştır.
Bugün turistik ürünlerin satıldığı derslikler umarım gelecekte, ülkemizdeki gibi devletin desteği ve kıymetli vakıfların çalışmaları ile aslına rûcu eder.
Registan Meydanı’nın tam ortasındaki medrese Tilla-Kari Medresesi’dir. Bu medresenin ismi Farsça: طلاکاری, “Altın-Kaplamalı” mânâsındadır.
Geniş avluya açılan dersliklerin küçük kapıları kimilerine göre talebelerin hürmet ve edeple dersliğe girmeleri, kimilerine göre de ısı yalıtımını korumak içindir.
Bu medrese içinde Merkez Camii olarak adlandırılmış turkuaz kubbeli, çini ve altın işlemelerle süslü muhteşem bir camii bulunmakta.
Registan Meydanı’nın sağ yanında Şirdar Medresesi bulunmaktadır.
Farsça’da “Aslanlı kapı” manasına gelen bu medrese, Kaplanlı Medrese olarak da anılır. Taç kapı kemer kavisinin iki yanındaki alınlığı dolduran, lâcivert zemin üzerine yapılmış beyaz çiçekler ve kıvrım dallar arasında simetrik olarak yerleştirilmiş iki adet sarı kaplan ve güneş (insan yüzü şeklinde) tasviri görülmektedir.
Gelecek bölümde Semerkant’ta ne yenilir, ne içilir daha nereler gezilir, hepsini konuşacak, çarşılarını pazarlarını, ekmeklerini ve bayramlarını birlikte keşfetmeye devam edeceğiz inşallah.
Eksiği gediği olmasın, hepinizi bekleriz…
1- Soğdca, Soğutça veya Soğdakça: Orta Asya’da yer alan Soğdiana’da ve Çin’deki Soğd göçmen gruplarının yaşadığı bazı bölgelerde kullanılmış bir Doğu İran dili.
Çok güzelmiş, kısmet olur mu ki bir gün gitmek…