Geçen hafta konuyu sofranın sağladığı birlik ruhundan alıp, ailemizin birliği ve muhabbetinin verdiği duyguların ne kadar değerli olduğuna getirmiştik. Tabi insan daima elinin altında, gözünün önünde olanların kıymetini bilemeyebiliyor. Eh yazarınız da yurtdışında yaşıyor ya hani, idrak edebildiği ölçüde içinden taşanları ifade etmeye çalışıyor.
Allah her birimizi, elimizdekilerin değerini anlamamız için farklı zamanlarda farklı şekillerde imtihan ediyor. Ailemizin değerini gurbete gidince, sağlığın değerini hastalanınca, boş vaktin değerini meşgaleden başımızı kaşıyacak fırsatımız olmadığında anlıyoruz. Tam bu noktada Peygamberimizin, insanları kendine getirmeye yönelik sözlerini hatırlayalım:
İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: “Sağlık ve boş zaman.”
Biz aldananlardan olmayız inşallah. Bir şeylerin kıymetini anlamamız için illa elimizden gitmesi mi gerekiyor? Atalarımız boşuna dememiş demek ki “Bir musibet bin nasihatten iyidir.” diye.
Hazır, ailenin değerine gelmişken bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum.
Amerika’da okul veya iş için ailesinden uzağa giden insanlara bakıyorum. Hiçbirinde aileye geri dönme, okulunu bitirip işini yoluna koyunca “memleket”e geri dönme gibi bir dert göremiyorum. Hayatını çizen yoluna bakıyor. Ancak insanoğlu tıkır tıkır işleyen bir robot değil ki. ‘Seni “sen” yapan, kişiliğinin oluşmasında, ruhunun şekillenmesinde büyük bir rolü olan aileni sadece bir iki bayramda anacak kadar zayıf (ucuz, basit, sıradan…) mı onlara karşı hislerin?’ şeklinde bir soru oluşuyor zihnimde.
Birlikte yemek yemek “sofra” yapmıyor o masayı. Aynı evin içinde yaşamak o insanları “aile” yapmıyor. Doğumunun senden olması o insanı “evlat” yapmıyor demek ki. Şu da çok net: Amerika’da yuvadan uçan kuş geri dönmüyor.
Türkiye’de bu durum ya bir an evvel okulu bitirip memlekette iş arayışına girmek şeklinde cereyan eder ya da gurbetteki arkadaşımız bütün ailesini yanına taşır. Tayin usulü görev yapanlar bile tayinini -en azından- memleketine yakın bir şehre çıkartmaya çalışır. Bizim bu kadar ailemize bağlı olmamızın sebebi aşırı koruyucu bir toplum yapısı mı? Akılcı düşünüp, sosyolojik açıdan bakarsak, koruyuculuk, muhafazakarlık, köklerine bağlılık gibi belki daha bilimsel terimlerle açıklanabilir bu durum.
Ancak rasyonelliğin para etmediğini Amerika özelinde her geçen gün daha yakından görüyoruz. Bizim memleketin insanı, ailesine bu kadar bağlı çünkü “Allah’a ibadetle, insana şefkatle” yaklaşma kaygısı var kalbimizde. İslam ile mayalanmışız bir kere. Ülkemizde, kendi içimizdeki adam bu durumu “tutucu, muhafazakar” diye eleştirip, değerlerimizi küçümsemeye çalışadursun özellikle Batı ülkelerindeki insanlar, yalnızca Türkiye için değil İslamiyetin hüküm sürdüğü diğer ülkelerin de insanları için en çok “samimi” ve “cana yakın” tabirlerini kullanıyorlar.
Sözün özü sahip olduğumuz değerleri kimsenin kötülemesine izin vermeyelim çünkü mayamız emin yerden biiznillah!
Yorumlar