Edebi-Tarihi

Son Trenin Kutlu Yolculuğu

2

Bir önceki yazımızda Hicaz Demiryolu projesinin II. Abdülhamit Han’ın gayretleriyle nasıl hayata geçirildiğinden ve sadece Osmanlı coğrafyasında değil, aynı zamanda bütün dünya Müslümanları açısından nasıl önem arz ettiğinden kısaca bahsetmeye çalıştık. Bu yazımızda ise, bu büyük projenin nasıl finanse edildiğini, inşa aşamasında neler yaşandığını ve daha bir çok önemli detayı yeniden hatırlamaya çalışalım.

Osmanlı topraklarında inşa edilen diğer demir yollarının aksine Hicaz Demiryolunun tamamen İslam parası ve İslam işgücü ile inşa edilmesi planlanmıştı. Ancak Osmanlı Devleti’nde böyle büyük bir inşaatı yapabilecek teknik donanıma sahip mühendis sayısı çok azdı. Bu sebeple belli güzergahlara kadar yabancı mühendislerden ve teknik ekipten istifade edildi. 1905 yılına gelindiğinde ise şimdiye kadar çalıştırılan yabancı mühendisler tazminatları ödenerek işten el çektirildi ve onların yerine beş yıl içinde çok iyi bir şekilde yetiştirilen Türk mühendis ve teknik personeller çalıştırılmaya başlandı. Gerekli işgücünün büyük çoğunluğu da Müslümanlardan ve özellikle de çölün kızgın güneşi altında türlü türlü sıkıntılara katlanarak büyük bir sebat ile çalışan Osmanlı askerlerinden yani Mehmetçikten temin edilmişti. Mehmetçikler vazifeli oldukları halde ayrıca maaş almıştır ve görev süresi bitmesine rağmen bir çok asker çalışmaya devam etmiştir.

Demiryolunun yapımında çalışan askerlerimiz. Tam da burada acı bir detayı hatırlamakta fayda var. Aynı yıllarda Batı’da ve Amerika’da yapılan demiryolu inşaatlarında Afrika’dan zorla getirilen ve köleleştirilen mazlum halk ölümleri pahasına çalıştırılıyordu. Hicaz Demiryolu inşaatında ise asker dahil olmak üzere tüm personele maaş ödenmiş ve erlerin askerlik süreleri kısaltılmıştır. İşten çıkarılan yabancı personellere tazminatlar ödenmiştir.

Hicaz Demiryolunun toplam maliyeti 4 milyon lira olarak hesaplanmıştı. 1901 yılı devlet bütçesinin %18’ini aşan bu meblağ, o devir için devlet hazinesine önemli bir külfet demekti. Demiryolu inşaatının sadece İslam parası ile yapılması için bu finans sıkıntısının ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu sebeple tüm dünya Müslümanlarının davet edildiği bağış kampanyaları düzenlendi. Sultan II. Abdülhamit Han ilk bağışı şahsi mal varlığından yaparak büyük bir kampanya başlattı. Ardından üst düzey yöneticiler, din adamları, memurlar, başta Hindistan, Afganistan, Fas, Rusya, Mısır, Çin, Cava ve Sumatra, Balkanlar, Kırım, Buhara gibi Osmanlı sınırları dışındaki ve içindeki Müslüman halktan azımsanmayacak yardımlar gelmiştir. Birkaç sene içinde ise faaliyete geçen hatlar yük ve yolcu taşımacılığı sayesinde neredeyse kâra geçmiş ve Hicaz Demiryolu projesi Osmanlı’da henüz yapımı devam ederken kendi masraflarını karşılayan ve kâra geçen tek proje olmuştur. Öyle ki o dönemin Avusturya büyükelçisi Pallavicini, devletine yazdığı raporunda, bu durumu “modern iktisat tarihinde finansman yaratma yöntemi” açısından tek örnek olarak nitelemiştir.

Medine tren istasyonunun günümüzdeki hali. Sultan II. Abdülhamit Han, başından sonuna büyük emek verdiği ve her aşamasıyla bizzat ilgilendiği Hicaz Demiryolunun Medine’ye yakın kısımlarında ise müthiş bir inceliğe imza attı. Mukaddes topraklarda gürültülü çalışılması sebebiyle Hazreti Peygamber’in (s.a.s.) ruhaniyeti, Ehl-i Beyt’in ve burada yatanların ruhları rahatsız olmasın diye ray altına keçe döşetmişti.

Osmanlı Devleti, büyük gayretler ve emeklerle Medine-i Münevvere ‘ye ulaşan Hicaz Demiryolu inşa sürecinde birçok sorunla baş etmek zorunda kaldı. Demiryolu inşası yalnızca coğrafi ve teknik zorluklar ve İngiltere’nin başını çektiği emperyalist güç mücadelesi nedeniyle değil bedevi sabotajları nedeniyle de kesintiye uğramaktaydı.

Osmanlı idaresinde kalmayı bir türlü hazmedemeyen Şerif Hüseyin, Arap İmparatorluğu kurmak ve krallığını ilan etmek istiyordu. İngilizlerden aldığı destekle 1916’da Osmanlı Devleti’ne karşı isyan etti. Şerif Hüseyin ve ona bağlı bedeviler, başta Lawrance olmak üzere İngiliz subayları ve ajanlarının tahrik ve teşvikleriyle Hicaz Demiryoluna saldırılarda bulunarak hattı ağır tahribe uğratmışlardır.

30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti, İtilaf devletleriyle imzaladığı Mondros Mütarekesi ile I. Dünya Savaşı’ndan resmen çekildi. Mütarekenin 16. maddesi gereğince Hicaz, Yemen, Suriye ve Irak’ta bulunan tüm Osmanlı kuvvetleri İtilaf devletleri kumandanlıklarına teslim edilecekti. Fakat, Medine Müdâfii ve Çöl Kaplanı olarak bilinen komutan Fahrettin Paşa, dışarıdan hiçbir yardım gelmeksizin tamamen kendi imkanlarıyla Medine’yi savunmaya devam etti. Kuşatma altında olmasına rağmen son bir tren hazırlatarak Medine’de bulunan kutsal emanetleri sağ salim İstanbul’a götürmeleri için 2000 seçkin askerini görevlendirdi. Kutsal emanetlerin düşmanın eline geçmesine ve yağmalanmasına izin vermedi. Allah kendisinden ve askerlerinden ebeden razı olsun.

Hicaz Demiryolu hattının son tren seferi böylesine kutlu bir yolculuğa hizmet etmiş ve hattın hikayesi bu şekilde sona ermiştir.

Fatima
"Gurbet eli bizim için yaptılar. Çatısını pek muntazam çattılar. Ölüm ile ayrılığı tarttılar. Elli dirhem fazla geldi ayrılık”.

    Instagram’dan 16 Yaş Mahremiyet Kararı

    Sonraki içerik

    2 Yorum

    1. Bu yazı tekrar başlamasına vesile olsun inşallah.

    2. Allah razı olsun bu yazını ikinci okuyuşum. Kut’ül amare zaferi ve halil paşanın zaferinden sonra bu yazı son derece önemli bizden ziyade bu konuları hiç bilmeyen gençler muhakkak olumalı kutsal emanetlere vatana nasıl sahip çıkılır görmeliler. Resimlerin altında ki bilgi açıklama çok güzel ve faydalı olmuş. Hatta arkadaş raylarda ki keçe döşemeyi tam atlamış derken resim altındaki açıklamada gördüm. Eline yüreğine sağlık devamlarını bekliyoruz.Zaman makinasına gerek yok yazın bizi 100 yıl geriye götürdü.

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir