Kültürel

Taht-Oba

2

Bir köy düşünün adı Tahtoba. Bağları ile meşhur bir köy. Yemyeşil dağları, üzümü lezzetli bağları, yamaçları, erikleri, sıra sıra ahşap evleri… Zamanında Sarıkeçili Yörük Türkmen Aşireti, Aydın’dan yörüklük yolu ile Tokat’a gelip buraya yerleşmişler. Bir kısmı hala Denizli’nin Çaltı köyünde ikamet etmektedirler. Obaların tahtı diye anıla anıla adı da Taht-oba kalmış.

Aslında, hepimiz yakînen tanıyoruz Tahtoba halkını. Nerden mi dersiniz? “Hey onbeşli onbeşli, Tokat yolları taşlı, onbeşliler geliyor kızların gözü yaşlı…” türküsü tanıdık geldi mi? Hatta bazılarınız ritim bile tutmaya başladı galiba. İşte oyun havası olarak bildiğimiz bu türkü aslında nişanlısını şehit veren Hediye’nin ağıtıdır. Türkünün kahramanları olan onbeşlilerin bazıları bu köyde doğup büyümüşler, bu köyden cepheye uğurlanmışlar. Bu kadarcık cümle ile anlatılabilir mi onbeşliler? Asla. O onbeşlilerden birinin adı Hüseyin’dir, nişanlısı Hediye’dir.

Bastığın yere toprak diyerek geçme tanı! Düşün altında binlerce kefensiz yatanı

Çanakkale savaşı patlak verince, Anadolu’nun her yerinden Rumi-1315 (Miladi 1899) doğumlu olan yeni yetmeler gönüllü olarak vatan savunması için cephelere koştular. Kara yağız Türkmen delikanlıları, gözü kara Karadeniz uşakları, bıçkın Dadaş evlatları… Dört bir elden bayrak sevdasına düştüler. Al kızı al alası Oğuz gökte kalası. Allah’ın hediyesi olan Hediye’sini ardında bırakıp asıl hediyesi vatanını savunma aşkı ile Hüseyin de al atını topuklayıp gözünü kırpmadan yola revan olanların arasındaydı. Hep denilir ya hani, biz bu toprakları kolay kazanmadık diye. Çoğu zaman unutuyoruz ama bu vatan kolay kazanılmadı. Hüseyin ile Hediye gibi niceleri sevdalarını şehit ederek suladı vatan toprağını. Her bir karışında hem gözyaşı hem de şehadet şerbeti var. Öyle ki; Çanakkale Savaşı’nın 57. Alay’ın kumandan ve neferlerinin tamamına yakını şehit olurken, kayıtlara geçen şehitler arasında 9 yaşında su taşıyarak “sakalık” yapan bir çocuk da vardı.

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli

“Peki 57. Alayın sancağına ne oldu?” derseniz, o onbeşlilerden biri olan, alayın sancaktarı Süleyman Çalışır; alaydaki askerler şehit olduktan sonra sancağın namahrem eline geçmemesi için sancağı İngilizlerden kaçırıp memleketi Denizli’nin Kurtluca Camii’nde saklanmış. Bu sancak 1990 yılında Çankaya Köşkü’ne teslim edilmiş.

Anadolu’muz ve tarihimiz, kitaplardan okuyarak öğrenilecek bir medeniyet değildir. Turist gibi gezip tozarak anlaşılacak bir ruh da değildir. Yaşayarak, hissederek, benimseyerek ancak anlaşılır. Bu ruh gözünü ahşap merteklere karşı açarak, yün yorgan kokusunu içine çekerek, kerpiç ruhunu soluyarak ve atalarımızın adımlarını takip ederek anlaşılacak bir ruhtur.

Rukiye Ersoy
Her şey hikayeyken bizde kendi hikayemizin peşine düşmüş bir yolcuyuz.

Hz. Zeyd b. Hârise: Hıbbu Resûl

Önceki içerik

Dervişin Fikri Neyse Zikri de O Olur

Sonraki içerik

2 Yorum

  1. Yüreğinize sağlık… inşaAllah onlara layık torun olabiliriz 😞
    Rabbim hepsinden razı olsun inşaAllah..

    1. İnşaAllah 🤲

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir