Bulunduğunuz ülkede oturma, çalışma izniniz ve seçme-seçilme hakkınız var. O ülkenin yasalarına uymak durumundasınız. Bu demek oluyor ki siz o ülkenin bir vatandaşısınız. Uzun soluklu ve güvende yaşayabilmek için insan belirli bir düzene ihtiyaç duyar. İnsana iki durumda bulunduğu ülkenin vatandaşlığı bir anlam ifade etmez; ya iç savaş çıkmıştır ve canı tehlikededir ya da ülkenin yönetiminden memnun değildir.
Yukarıda söz ettiğimiz ilk grup insanı ele alalım. Ülkenizde düzen bozulmuştur. Bunun bir çok sebebi olabilir. Topraklarınızın sahip olduğu zenginliklere haset eden başka ülkelerin tacizi veya finans dünyasında parlayan yıldızınıza dayanamayan rekabetçilerin ekonomik hamlelerinin yanı sıra tek sebep inancınıza saldırmak da olabilir.
Bu konunun uzmanı değiliz ama etrafımızda ne, neden oluyor bilmek zorundayız. Bu doğrultuda kabaca diyebiliriz ki bir ülkede ortaya çıkan huzursuzluk ve daha da kötüsü iç savaş, büyük oranda dünyadaki güç dengesini korumak uğruna vücuda geliyor.
Somut bir örnek, ne demek istediğimi daha güzel açıklayabilir. Suriye’de olanları hatırlayalım. O veya bu sebepten ülkenin düzeni bozuldu ve iç savaş çıktı. Şimdi o insanların birçoğu varını yoğunu bırakıp vatanlarını terk edip canlarını alıp Türkiye Cumhuriyeti’ne sığındılar. Suriye’de çıkan huzursuzluğun sebebini bilmem de sonucu içler acısı oldu.
Diğer yanda ise yaşamakta oldukları, vatandaşı oldukları ülkenin yönetim sisteminden memnun olmadığı için bulunduğu toprakları terk edip yeni umutların peşine düşenler var.
Ülkenin refah seviyesi, ekonomisi, sosyal yapısı ve toplumun huzuru yönetim ile alakalı dinamiklerdir. Dolayısıyla bunların herhangi birinde meydana gelen bir aksama için -doğal olarak- yönetimi sorumlu tutarsınız.
Çin’deki kalabalıktan nefes alamayan, Hindistan’daki düzensizlikten çalıştığının karşılığını bulamayan insanlar yıllardır refah seviyesi yüksek ve gelişmiş ülkelerin topraklarına göç ediyor. Göç edilen ülkelerin en başında tartışmasız Amerika geliyor. Bunun en belirgin sebebi Amerika’nın tek bir “milliyet”ten oluşmaması. Amerika Birleşik Devletleri adı üzerinde birçok devletin birleşimi, hâli hazırda çok milletli olarak kurulmuş bir ülke. Amerika’ya göç etmek derken bir anlamda herkesin mülteci olduğu bir yere mülteci olarak gitmek gibi bir anlayıştan bahsediyorum.
Vatandaşı olduğunuz ülkeden memnun değilseniz ve sizin için çare, orayı terk edip başka topraklara temel atmak ise yozlaşmayı göze almalısınız. Alıştığınız toplum yapısı, gelenekleriniz, aile ilişkileriniz, damak tadınız, toprağınızın kokusu… Bunların hepsini silmeye hazır olun. Çünkü vücut, nakil olan organa uyum sağlamaz. Organ, nakledildiği vücuda alışmaya çalışır. Alışamadığı noktada ya kişinin kendisi ölür ya da nakledilen organı kesip atarlar.
Bizim, AVM’lerde, caddelerde ve hayatımızın birçok alanında gördüğümüz Arapları neden istemediğimizi hatırlayın. Amerika’da “beyaz”ların köle olarak getirdikleri siyahî insanları bugün hala neden istemediklerini düşünün. Ya da Fransa’nın Müslümanlara karşı tutumu… Hepsinin temelinde yatan sebep, kendileri gibi olmamaları.
Birçok milletin insanının bir araya gelmesinden oluşan Amerika bile zamanla belli başlı yazılı olmayan kuralları benimseyen çok milletli “tek” bir topluma dönüşmüştür. “Kendi kültürüm ve aile değerlerimi koruyarak Amerika’da yeni bir hayat kurarım.” diye düşünüyorsanız uyandırayım dedim. O iş öyle olmuyor.
Aile yapısı, gelenek, kültür gibi kavramlar köklü bir geçmiş ister. Eğer bu kavramlar bizim için bir anlam ifade ediyorsa, içinde köklerimizin nefes aldığı toprakları terk edemeyiz. Vatansever olduğunu iddia eden insan o vatan için canı pahasına çalışır, çabalar. Bir şeylerin ters mi gittiğini düşünüyoruz? Ekonomi mi kötü? Toplum çok mu saldırgan? Lafla peynir gemisi yürümüyor. Vatanımızı seviyorsak akıllı olup, elimizden gelen işin en iyisini yapacağız.
Yorumlar