Edebi-Tarihi

Sıcak Bir Gün

0

“Sinekler!”
Alçin, atının etrafında dolanan irili ufaklı sineklerden payına düşenin konaklığını yapmaktaydı. Dünün aksine bulutlar gökyüzünü terk etmişti. Hava bir yaz günü gibi sıcaktı. Hâlbuki kanlarına susamış sinekler olmasaydı sabah su iyesi tarafından verilen zoraki soğuk yıkanmadan sonra bu durum hoşuna bile gidebilirdi.
Onunkinden daha iri ve uzun bacaklı atını aniden durduran Tunay’ın yanına varınca beceriksizce dizginleri çekti. Aslında buna gerek de yoktu, otağlarından ayrıldıklarından beridir Tunay’ın atının kuyruğundan ayrılmadığı, onu yılkı bellediği için kendiliğinden durmuştu. Zaten atının onun iradesine boyun eğmesi gibi bir durum söz konusu değildi.
Tunay kurumuş otlarla kaplı çayırların yolun iki yanını kapladığı düz ovada kımıza konan bir arı gibi leke bıraktıklarını düşündü. İki gündür ne ormanda ne de yol boyunca su iyesinden başka akıllı bir canlıya rastlamışlardı. Bu tenhalığa sevinmesi gerektiğini düşünse de başlarına bir hal gelse yardım edebilecek kimselerin olmaması da can sıkıcıydı. Civarlarını kolaçan ederken yolun aşağı kısmında kalan karartıların bir koru olduğunu tahmin etti. Bir süre göz önünden kaybolup gecelemek için uygun bir yer olduğunu düşünerek atını o yöne doğru sürdü.
Ona neden durdun dercesine bakan Alçin’e “Su bulmalıyız,” dedi kısaca.
“Güneşin batmasına daha vakit var,” dedi Alçin. “Hem suyumuz da yeterli. Biraz daha yol alsak…”
“Kendini Aaca’ya teslim etmeye ne kadar da hevesliymişsin Bürge.” Kızın sözünü kesen Tunay atını hızlandırdı.
“Hadi Bürge Yuvası, geride kalmayalım,” dedi Alçin. Verilen emre ihtiyaç duymadan çoktan yoldan çıkan boz atına gülümsedi. “Demeye ne hacet.”
Kış zamanı yapraklarını dökmeyen ağaçların gizlediği pınarın sesini daha görmeden duydular. Tek gözlerden saklanan bir insan boyundaki kayaların arasından akan suyun döküldüğü gölcük değildi. İri bir geyiğin çektiği, ancak iki tekerlekli yük arabasının perdelediği dağınıklıktı. Yere saçılmış çuvalların arasında debelenen oğlanı fark eden Tunay tereddütle durdu. Hem kendi boyunun hem de atının kısalığından dolayı Alçin’in tek manzarası sadece koca bir geyik ve arabaydı.
“Buradan gidelim,” dedi Tunay atını çevirerek. “Yeterli suyumuz var.” Neden koruya çekildiğini ve neden şimdi göğsünü sıkıştıran kaçma isteğine tutulduğunu isimlendiremeden Alçin’in önünü kesti.
“Yardım edin!” Arabanın üzerinden onlara bakan oğlanın Tunay’ın sesini duyduğu belliydi. “Atam iyi değil. Bir el edin de onu teker üstüne kaldıralım.”
Tunay söylenenlere aldırmadan Alçin’e gitmelerini işaret etti.
“Yardım etmeliyiz,” dedi Alçin. Bürge Yuvası’nın Tunay’ın atını takip etmesini önlemek için dizginleri sıkıca kavradı.
“Kendi başına halleder.” Tunay tam ağaçların arasından çıkmıştı ki Alçin’in attan indiğini işitti. Öfkeyle atını geri çevirdi ve söylendi. “Ahmak kız!” O yanlarına varana kadar Alçin çoktan arabanın arkasına geçmişti.
Tunay uzun boylu ancak zayıflıktan yanakları göçmüş oğlanın üçü bir araya gelse cüssesine erişemeyecekleri baygın bir adamı kollarının altından kaldırmaya çalıştığını, Bürge’nin de cılız kollarıyla adamı ayaklarından kavradığını gördü. Tüm ıkınmalarına ve çabalarına rağmen ancak bir ayak boyu kaldırabildikleri adamın saçlarının arasından kıllıklar yüzüne doğru akıyordu.
Kızı almadan buradan gidemezdi, pes ederek atından indi. Alçin’ini oğlanın yanına göndererek yerine kendisi geçti. Zorlukla arabaya oturur vaziyette yerleştirdikleri adam yaşadığı sarsıntıya, kaldırılırken tekere vurulan başına rağmen ayılmamıştı. Oğlanın minnettarlıkları arsından Alçin’i uzaklaştırma isteğini zorlukla bastıran Tunay geçiştirdi.
“Oyalanma da atanı bir şifacıya götür,” dedi Tunay.
Kendi yaşlarındaki oğlanın gözleri umutsuzlukla yerdeki çuvallara takıldı. “Çuvalları burada bırakırsam atam benim derimi yüzer.” Bu seferde üzüntüyle arabada çuvallara yer bırakmayan atasına baktı.
Tunay “Bir daha gelirsin,” dedi aldırmazca.
“Fersahlarca öteden gelmem bir günümü alır. Ben dönene kadar ya çalınırlarsa?”
“Atandan önemli mi?” Tunay atına yöneldiğinde Alçin’in utangaç sesini duydu.
“Çuvalları biz taşıyabiliriz.” Alçin sessizliği yanlış anlayarak “Atlarımızla demek istedim,” diye düzeltti.

Berweuli
O bir hikayeci. O iflah olmaz bir hayalperest. Olimbera ve Legolas kedilerinin annesi.

    Rüstem Paşa Camii

    Önceki içerik

    Vatandaş mıyız Vatansever mi?

    Sonraki içerik

    Yorumlar

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir