Kültürel

Vecihi K-6

0

“Hayatımda o gün kadar mesud olduğumu hatırlamıyorum. Büsbütün yeni sistem bir tayyare yapacak, memleketime yeni bir şey hediye edecekdim.”1

Bir milletin kendi azim hikayeleri yoksa dışarıdan şişirme kahramanlıklar ithal eder. Ve öz benlikle uyuşmayan hikayeler üstte eğreti durur. Neyse ki bizim topraklarımızın yekûnu azim hikayesi de böyle şeyler gerekmiyor. Tek eksiğimiz bizim olana sahip çıkamamak.

Şimdi bir başarı düşünün. Milli bir gurur diyelim. Bir kuş, özgürce uçabilme hayali ve hürriyet sevdası ile yanarken adını tarihe yazdırdı.

Tarih ona “Hürkuş” dedi. Türk havacılığının mimarlarından Vecihi Hürkuş, Türkiye’nin ilk baş tayyarecisiydi. Bunun yanı sıra, Türk havacılık tarihinde, cephede uçak düşüren ilk savaş pilotuydu aynı zamanda.

Vecihi Hürkuş, Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’nde eğitim aldı. Bundan 1 yıl sonra, 1917 yılında Kafkas Cephesi’nde bir Rus uçağını düşürdü. Bir süre sonra esir düştü. Ruslar onu, Hazar Denizi’nde “Yılanlı Ada” olarak da bilinen Nargin Adası’nda tutuyordu. Ancak bu çok uzun süreli bir esaret olmadı. Vecihi Hürkuş, 1917’nin Aralık ayında, bir tahta çamaşır teknesine tutunarak ve yüzerek Nargin Adası’ndan güneye doğru gitti. İran hududundan karaya çıktı. Oradan 2,5 aylık bir yürüyüşle Musul’a geçti.

Türk tarihinin ilk uçağını, Kurtuluş Savaşı sonrasında, İzmir’de Yunan savaş uçaklarından kalan malzemeleri kullanarak yaptı. Azmiyle vücut bulan bu uçağa Vecihi K-VI adını verdi. Ancak o dönem ülkede -maalesef- böyle bir girişim bulunmadığı için onay alamadı ve uçuş izni yoktu. Uçak uzun bir süre İzmir Meydanı’nda kaldı.

Vecihi Bey kendi anılarından şöyle aktarıyor;

“Uçağın yanına gidiyor ve ölüme mahkum hasta yavrusunun başında bekleyen bir baba gibi her gün uçağımı okşuyorum.”

Bu kadar emek ve azim boşa gitmemeliydi, bu uçak uçmalıydı, semalarda süzülmeliydi. Bu merhalelerden sonra her cezayı göze alarak ilk uçuşunu gizlice gerçekleştirdi.

1925 yılının 28 Ocak günü, saat 15.00 tüm takımlar hazır.

Hürkuş, hürriyete kanatlanmaya hazırdı.

“Uçağıma gaz doldurdum ve tırmandım. Havalandıktan sonra 25 dakika uçabildim. Orada yapabildiğim, bütün tecrübeleri denedim ve sonra meydana indim. Uçak sesini duyan bütün havacılar meydana toplanmışlardı.”

Bu olaydan sonra uçak Prag’a, bir ay süren test uçuşlarına gönderildi.

Nihayeti başarı olan bir hikaye ile dönmek nasip oldu Prag’dan. Uluslararası uçuş sertifikasını almaya hak kazandı. Uçağı ile birlikte trenle geldiği Prag’dan Türkiye’ye dönerken uçarak hayallerine kavuştu ve milli gurur ile döndü.

İşte o uçuş bir Türk uçağının Avrupa semalarındaki ilk uçuşu olarak tarihe geçti.

Vatanına aşık olan Hürkuş, çok sayıda pilot yetiştirdi. Sivil uçakla yaptığı yurt turlarıyla havacılığı Türk milletine sevdirdi. Bu konuyla ilgili olarak günlüğüne pek çok şey kaydetmiştir.

Baş tayyareci Vecihi Hürkuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden üç defa takdirname aldı. Aynı zamanda kırmızı şeritli İstiklal Madalyası sahibiydi.

Biz hikayeyi kısaca aktarmaya çalıştık. Ve affınıza sığınarak diyorum ki vakit yok. Ecdadımıza karşı vefa borcumuz varken durmaya, tembelliğe hatta ve hatta haytaca uyumaya vakit yok. Bu yazımı Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun çok sevdiğim bir şiiri ile tamamlamak istiyorum:

En azından üç dil bileceksin

En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun

1.Resimli Ay Dergisi, s. 3, sf. 4-5., Nisan 1341(1925).

Rukiye Ersoy
Her şey hikayeyken bizde kendi hikayemizin peşine düşmüş bir yolcuyuz.

Hattat Mehmed Esad Yesârî Efendi

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir