Yemek yemek neden bu kadar önemli ?
Yaptığımız yemek istediğimiz gibi olmayınca veya siparişimiz geciktiğinde neden bu kadar öfkeleniyoruz ? Grup üyelerinden biri işi yüzünden gecikince ve yemek ocağın üzerinde 1-2 saat yenmeyi bekleyince öfkelenmemizin sebebi ne?
Bunların sebebini yemeğe ya da daha net olalım; nimete olan saygıdan diye yorumladık hadi. Allah’ın yarattığı nimete saygıdan onu bekletmek istemiyorsun ama Allah’ın yarattığı insana tek kalemde öfkelenip o kişiyi kırabiliyorsun.
“Yemek”i beklemek bizi öfkelendiriyor. Ne acelemiz var, nereye yetişiyoruz? Yemek, akşam sekizden sonraya kaldı diye bedenimizde oluşacak hasar, öfkelendiğimizde salgıladığımız hormonların vereceği zarardan daha mı büyük yani?
Yemek yemek, şu maddeden ibaret olan beden hareket etmeye devam edebilsin diye yaptığımız bir fiil. İki lokma kuru ekmekle bir yudum su da üretir ihtiyacımız olan enerjiyi, çok da kasmaya gerek yok. E o zaman yemeğin bu kadar hayatımızın merkezinde olmasının sebebi nedir?
Şehvet tabii ki. Nefis durmuyor. Canımız sürekli çekiyor. Tatlı çekiyor, tuzlu çekiyor, ekşi çekiyor… Sonra bir de bakıyoruz bu her şeyi çeken “can” dediğimiz nefis bizi avucunun içine almış oynatıyor. Beklentisi karşılanmadı diye kendine öfkeleniyor, yemeği geciktiren karısına öfkeleniyor, yemeğe geciken arkadaşına öfkeleniyor.
“Yiyeceğin iki lokma ekmek!..” diye öfkelenirdi büyüklerimiz, yemek yüzünden harcanan zamanı eleştirme şekilleri buydu onların. Şimdi bakıyoruz zamanın çok değerli olduğu üzerine nutuklar atılıp duruyor. “Time is money.” (zaman paradır.) diye de dillere pelesenk olmuş genel geçer bir ifade bile var.
Peki bu söylemin ortaya çıktığı kültürün yemeğe yaklaşımı nasıl acaba?
Cevap çok basit, “Fast Food”. Bu yemek anlayışı sanayileşmenin getirdiği iş gücü ihtiyacından doğuyor. İşçilerin bir an evvel yemeklerini yiyerek işe dönmeleri mantığı üzerinden gelişmiş bir yemek kültürü diyebiliriz.
Bugün fast food deyince aklımıza gelen zincir hamburgercilerden tutun da kahvaltıda yenilen mısır gevreklerine kadar -neredeyse- hiçbir besin değeri taşımayan ve beslenme ihtiyacını karşılamaktan ziyade vücuda -uzun vadede- ciddi hasarlar veren her türlü gıda bu kategorinin içinde.
Üretimin daha fazla ve daha hızlı olması için işçilerin çalışma saatlerini maksimum düzeyde tutmak gerekiyordu. Bunun için de mümkün olan her yerden kısılıyordu. Beş dakika içinde yenip tüketilen her türlü gıda da bu şekilde ortaya çıktı.
Bugün o insanların yerini makineler aldı. O insanlara ise hızlı ve kalitesiz beslenmeden geriye sağlıksız bir vücud, bugünün çocuklarına ise efsane bir “yemek kültürü” kaldı.
Amerika’da “Fast food” olarak adlandırdığımız yemekleri tüketen insanlara bakalım. Zamandan tasarruf ediyorlar ve dünya ekonomisinin önemli kısmını oluşturan Silikon Vadisi’nde mükemmel işler mi başarıyorlar? Ya da parmak ısırtan üniversitelerde ilklere mi imza atıyorlar?
Yoo… Hepimizin çok iyi bildiği gibi bu insanlar obez. Makinelerin gelmesiyle insan gücüne ihtiyaç kalmadı ama hızlı yemek, olduğu gibi varlığını sürdürüyor. Elde kalan ise obezite batağına saplanmış insanlar oluyor.
İş dünyasında veya akademik hayatta başarılı olan insanlar ise zamandan tasarrufun, bir tarafı yaparken diğer tarafı yıkmak olmadığını anlamışlar.
Bugün hızlı tüketimin içine doğan Amerika’nın yeni çocukları bu duruma itiraz ediyor ve Doğu dünyasının yemek alışkanlıklarını kendi hayatlarına katmaya çalışıyorlar.
Öte yandan İslam medeniyet tarihine baktığımızda alimlerimizin, yemeğe harcanan vakitten alıp ilime aktardığını görürüz. Fakat bu durumun Amerika’da olduğu gibi aynı lezzeti kısa sürede elde etmekle alakası yoktur.
Alimler üç çeşit yerine bir çeşitle yetinir, yağlı veya etli ağır yemekler yerine hafif bir tas çorba bir parça ekmekle doyarlardı.
İkisi de zamandan tasarruf. Yöntemleri ve sonuçları bu kadar farklı kılan ise beslendikleri kaynağın (motivasyonlarının) farklı olması. Bir tarafta zamandan kazanıp daha çok üretim yapmak varken öte tarafta zamandan kazanıp daha çok ilim öğrenme çabası var. Bir tarafta dünya öteki tarafta Allah rızası var…
Yemekle ilgili motivasyonlar İslam dini içerisinde yok fakat bilgiye olan temayülü arttırmak için en başta koyulan kurallar var. Nitekim Efendimiz buyurmuş:
İlim öğrenmek kadın-erkek her müslümana farzdır.
“ilim müslümanın yitik malıdır. çin’de de olsa gidip alınız.'” hadisini hatırlattı 🙂
Bu güzel hadisi şerifi bize de hatırlatmanız çok güzel oldu, biz de ilim peşinde koşanlardan olalım inşaallah