Merhaba Kıymetli Sümbül Sokak Sakinleri,
Ramazanı uğurlayıp bayrama kavuşurken sizlerle gönülden bir selamlaşma, bayramlaşma sadedinde bu yazıyı hazırlamak istedik.
Bereketli, övülmüş, seçilmiş bir ay Ramazan. İbadet ile kulun Allah’a çekimlendiği, maddi ve manevî arzularından sıyrıldığı, tabiri caizse Allah ile buluşmamızın yine Allah tarafından hazırlandığı bir buyruğun dışavurulduğu ay. Bu hazırlık bir buyruk ile vücud buluyor;
“Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara Suresi 2/183)
Belki hepimiz birçok üşengeçliğin, tembelliğin değirmen taşları arasında ufalanırken bu seçilmiş ayda kuvvet bulup emre itaatle Rabbin huzurunda hazır bulunuyoruz. Ne tuhaf, sorgulamıyor, kaytarmıyor, vazgeçmiyoruz. İbadet de bize kendisinden bir neşe bahşediyor. Ne yoksulun halinden anlamak ne dayanışma ne de nefis terbiyesi. Bu neşeye sadece ve sadece emrolunana tabi olmak cihetinden sahip oluyoruz. Orucun psikolojik, sosyolojik ya da ahlakî faydalarının aslında ibadetin özüne ilişkin haller olmadığını, bunların ikincil durumlar olduğunu görüyoruz, bunu tekraren fark etmeliyiz.
İbadetin yerine getiriliş amacında odak noktasını insanın toplumsal, psikolojik ve sosyolojik fayda sağlamasına ulaştıran açıklamalardan uzaklaştırmak bizi ilahi olan mana ile yakınlaşmaya götürecektir. Bunu kavramak ya da anlamak noktasında eksikliklerimiz var olabilir fakat yüzümüzü döndüğümüz taraf istikamet açısından isabetlidir.
Kur’an-ı Kerim’de Allah, kullarını kendisine ibadet etsinler diye yarattığından bahseder. Ulema buradaki ibadet kavramını li-ya’rifûn/ beni bilsinler diye tefsir etmiştir. Yani ibadetlerin özünü marifetullaha açılan bir kapıya namzet kılmışlardır. Kul olarak bizden beklenen de bu kapıdan usulünce girmek olacaktır.
Oruç gibi, nefsani istek ve arzuların Allah emri karşısında bırakılmasının istendiği bir ibadet, elbette kul açısından belli zorlukları beraberinde getirmiştir. Yemek içmek ve cinsi münasebette bulunmak gibi en iptidâî davranışlarımıza dair yasaklar, alışkanlıklarımız ve tabiatımız sebebiyle bizi konfor alanımızın dışına çeker. Bize düşünme fırsatı sunar, varlığımızı sınırlandırdığımız temel hallerin; yeme, içme ve üremeye dair isteğin nihai noktamız olmadığını bizlere işaret eder.
Nitekim bu ihtiyaçların sınırsız şekilde tatminin insanda bir doyum ve idrak yerine bunalım ortaya çıkardığını, kavrayış ve idrakin bu yaşayış tarzıyla yavaşladığını, azaldığını araştırmalar ortaya koymaktadır. Oruçla insana katılan fikrî değerin en üst noktası belki de orucun bu hallere dur diyebilme idrakini bize bahşetmiş olması, insana dair düşüncelerimizi yeniden inşa edebilme imkanı sunmasıdır.
Oruçla insan kendisinin nelerden ibaret olmadığını, penceresini ne yöne açtığını eyleme döker. Biz oruç ibadetiyle ortaya koyduğumuz davranışa ibadet şuurunu, Hâlık-mahluk ilişkisini yerleştirebildiğimizde manen de yücelmiş bir idrake sahip oluruz. Tasavvuf erkanında bahsedilen, marifetullaha erişme yolundaki adımlardan kıllet-i taam, kıllet-i menam ve kıllet-i kelam ile nefsin terbiyesinin gözetildiği ifadeler de bu amaca mebnidir.
Marifetullaha ilişkin tecrübelerimizin insanın kabiliyetleri nisbetinde farklı olması muhakkak bir konudur. İbadet şuurunda erişilmesi gereken husus ise herkesin kendi kabınca varması gereken yolu adımlamaya koyulması olacaktır. Herhangi bir kıyas yapılması bizi erişilmeye çalışılan hikmetten uzaklaştırdığı gibi ibadetin özüne ters düşecek bir benlik algısıyla da başbaşa bırakır.
Marifetullaha dair ufkumuz genişledikçe ibadet şuurunun gönüllerimize ikame olacağına dair niyazımızı daim yeşertmeye çalışmak bu Ramazan ayının kârı olsun.
Mübarek Ramazan, sana erenler de senin gibi seçkin, senin gibi övülmüş hasletlere sahip olsunlar. Biz de onlardan olalım, fıtratımızı tertemiz bir halde sahibine teslim edebilelim.
Hayırlı bayramlarınız olsun.
Sokak’ta buluşalım.
Yorumlar