Dağlar yere kazık gibi saplanarak dengeyi kuruyor.
Kur’an-ı Kerim’de dağların sağlamlığını ve sabitliğini anlatan birçok ayet mevcuttur. Günümüzde jeoloji alanındaki gelişmeler ayetlerde belirtilen dağlarla ilgili örneklerin daha kapsamlı anlaşılmasını sağlamıştır. Kur’an 1400 sene öncesine hitap ettiği gibi günümüz insanına da hitap etmiş ve gelecekte de kıyamete kadar sürecek zaman dilimindeki insanlara hitap edecektir.
Kur’an’da dağların sağlamlığı ve sabitliği ile ilgili ayetlerden birkaçı şunlardır:
Yeryüzünü ise, (yaşamaya elverişli bir halde) yayıp döşedik, oraya sabit dağlar koyduk ve orada ölçülen, tartılan her şeyden bitirdik. (Hicr Suresi 15, 19)
Yeryüzü sizi sarsmasın diye (Allah) yeryüzünde sağlam/sabit dağları, yolunuzu bulasınız diye de ırmakları, yolları ve nice alametleri (yaratıp) bıraktı (ki bunlar) ve yıldızlarla (insanlar) doğru yolu bulurlar. (Nahl Suresi 16, 15-16)
Onları (insanları, seyri ve dönmesi sırasında) sarsmasın diye yeryüzünde baskılar (dağlar, kıtalar) yarattık. (Gidecekleri) yeri bulsunlar diye orada geniş yollar var ettik. (Enbiyâ Suresi 21, 31)
2019 yılında gönül dostu bir büyüğümüz ile birlikte umre ziyareti yapmıştık. Medine’den Mekke’ye yaptığımız yolculuk sırasında büyüğümüz dağları göstererek dikkatimizi onlara çekmişti. Sonra da “bu gördüğünüz dağların yükseklikleri kadar yerin altına doğruda kökleri var ve bunlar yerin derinliklerine kazık gibi saplanır” diyerek dağların bilinmeyen bir yönünden bahsetmişti. Büyüğümüzün bu alanda ders veren bir eğitimci gibi çok önemli konuları basit ve anlaşılır şekilde anlatmasını hayranlıkla dinlemiştim. Bunu ilk kez duyanlar da “dağın kökü mü olur?” diyerek şaşırmış olabilirlerdi. Zaten 150 yıl öncesine kadar bu gerçeği kimse bilmiyordu. Fakat gerçekten de dağların kökleri vardır ve artık jeofizik ölçümleri ile de tespit edilmiştir.
Airy Sir George Biddel bir İngiliz matematikçi ve astronom. Airy (1855) “Yüksek dağ şeritleri yüzen bloklar durumundadır. Bunların aynı zamanda derin kökleri de vardır. Yüksek dağların altındaki malzemelerin yoğunluğu ile alçak ovaların altındaki maddelerin yoğunluğu aynı olabilir. Yerkabuğunu oluşturan blokların kalınlıklarının değişik olması, yeryüzündeki seviye farklarını meydana getirmeye yeterlidir”1 diyerek bu konudaki en doğru yaklaşımlardan birini yapmıştır.
İzostazi, yer kabuğunun kütleleri ve yoğunlukları birbirinden farklı blokları arasındaki dengedir. Kelime anlamı ise eşit olma durumudur. Hafif maddelerden meydana gelmiş dağlık bölgelerin daha yoğun bir temel üzerinde yüzmekte olduğunu ve dağların, yükseklikleri ile mütenasip derin kökleri bulunduğu gerçeğini de belirtir. Bu gibi yüksek dağlar, kutup denizlerinde yüzen Aysbergler gibidir. Büyük ve derin kökleri yer altında, küçük kısımları ise yer üstünde bulunur.
Teknolojinin gelişmesi, yer altı tabakalarının ölçülme teknikleri ve jeofizik alanında ki gelişmeler ile dağların kazıklar gibi magmaya gömüldüğü anlaşılmıştır. Fakat bütün dağlar aynı şekilde derin köklere sahip değildir. Ağır ve büyük kütleler daha derine inen köklere sahipken küçük ve hafif kütleler yer kabuğunun kalınlığını esnetecek ve magmaya kazık gibi saplanacak bir durum oluşturmazlar. Ortalama kalınlığı 35 km. olan yerkabuğuna, 1000 mt. yükseklikteki bir tepenin kazık gibi saplanması mümkün değildir. Fakat Everest gibi 8848 mt yükseklik ve yüzlerce kilometrelik alanı kaplayan devasa bir dağ bloğu ise yerin 70 km. derinine kadar inerek magmaya kazık misali saplanır.
Dağların yeryüzündeki en önemli özelliklerinden biri de yerkabuğu üzerinde denge oluşturmasıdır. Dağların ağırlığı ve köklerinin magmaya kadar batması ile kıtaların üzerinde yüzdükleri magmada sürüklenmesi kontrol altına alınmış oluyor. Yine kıtalar yılda birkaç santimetre hareket etmekteler. Ama bu çok yavaş bir hız olduğu için bizi etkilememekte, milyonlarca sene süren bir süreçte etkileri gözükmektedir. Kısa vadede 10-20 ya da 50- 100 yıllık süreçlerde biriken hareket enerjisi bölgedeki fay hatlarını tetikleyerek depremlere sebep olmaktadır. Bu da her yıl her an olan bir şey değildir. Uzun süren aralıklarda olmaktadır. Eğer dağların kökleri ayette belirtildiği üzere kazık gibi magmaya saplanmasaydı şiddetli depremler ve sarsıntılar meydana gelecekti. Yeryüzü sürekli sarsılacak, birçok volkan faaliyete geçecek ve atmosfer bunlardan çıkan gazlarla solunamayacak oranlara ulaşacaktı.
Biz bu yazımızda dağların kazık misali yere saplanarak, yeryüzünü dengede tutup bizlerin yaşayacağı hale getirilmesinden bahsettik. Elbette dağların insanların hayatındaki önemi sadece bu kadar değildir. Dağların yeryüzü ve insanlık için birçok yönden önemi vardır. Dağlarla ilgili ayetlerden de bizim bildiklerimizin yanında bilemediğimiz nice hikmetler olduğunu anlıyoruz.
En doğrusunu yüce Allah bilir.
1- İhsan Ketin, Genel Jeoloji, s. 112.
Daha geçen gün dağların yükseklikleri üzerine uzun uzun konuştuk bi arkadaşımla. Deniz seviyesinden yüksekliği ile en yakınındaki düzlükten yüksekliğine göre farklı sınıflandırılıyormuş vs. Şimdi burda bir de köklerinin olduğu muhabbettini okuyorum, sübhanAllah insan hayret ediyor…
Dağların kocaman heybetli duruşu, tevvekkeli bu sebepten bi okadar da iç kısminda varmış Merak edip araştırmamıştım yazınızı okuyunca dehşetle tekrar okudum .çok teşekkür ederim