“Bütün kâinat yokluk ve karanlıktır. Yaratılmışları, Hakk’ın zuhur tecellisi var edip aydınlattı. Her kim yaratılmışları görür de onda veya onunla beraber, veya ondan evvel veya ondan sonra Yaratıcı Hakk’ı göremezse, şüphesiz nurlardan ayrı kalır. İlâhî maârif güneşi, yaratılmış şeylerin bulutları ile örtülüdür.” (Hikem-i Atâiyye, 14.Hikmet)
Kulda hakikî Rabbanî sıfatlar tecelli edince insanî ve nefsanî özellikler kaybolup gider. Nitekim “De ki Hak geldi, batıl yok olup gitti zaten batıl yok olmaya mahkûmdur.” (İsrâ, 17/81) ayeti bu mânâya işaret eder.
Ehl-i beyt ile ilgili anlatılan bir kıssa vardır. Varlığından geçmek, ilâhî ahlak ile ahlaklanmak nasıl olur, bu manevî zevki aktardığı ve bize hissettirdiği için birlikte hatırlayalım isterim.
Hz. Fatıma Annemiz ve Ali Efendimiz oruçludurlar. Az miktarda bir iftarlıkları vardır. Kapıya bir dilenci gelir ve yiyecek ister. Ehl-i beyt ona evdeki yiyeceklerini vererek ertesi günün orucuna devam ederler. İkinci gün bir yetim, üçüncü günde de bir esir gelir. Üç gün de ellerindekini vererek açlığa katlanırlar. Gelenin Cebrail (a.s.) olduğu anlaşılır. Ve ayet-i kerime nazil olur. “Yoksula, yetime ve esire, kendilerinin arzu ve ihtiyaçları varken ‘seve seve’ yedirirler: ‘Doğrusu biz sizi, sadece Allah’ın rızası için yediriyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür de istemiyoruz. Çünkü biz dehşetli bir günde Rabbimizden korkarız.’ derlerdi.” (İnsan, 59/9,10)
“Yegâne var” olarak Allah Teâlâ’yı görebilen kişi, aslında var zannettiklerimizin yokluğunu görür. Diğer bir deyişle kendi yokluğunu idrak etmeden ve esas var olanı yok zannetmeyi bırakmadan insan böyle üstün bir ahlâka kavuşamaz, ancak taklitte kalır.
Burada Niyazi Mısrî’nin şu beytini hatırlamamız durumun anlaşılması için açıklayıcı olacaktır:
İşit Niyâzî’nin sözün, bir nesne örtmez Hakk yüzün,
Hakk’dan ayân bir nesne yok gözsüzlere pinhân imiş (pinhan: gizli)
Bu sözle benzeşen bir diğer hikmeti de aktaralım: “Bir şeyin Cenâb-ı Hakk’ı perdelemesi nasıl düşünülebilir ki, O her şeyi izhâr edip ortaya çıkarandır. Her bir şeyle, her bir şeyde, her bir şey için o zâhir ve peydâdır.” (Hikem-i Atâiyye, 16. Hikmet)
Hakk tüm cihanda ayân beyandır. Yani yaratılan her şey onun takdiri ve dilemesiyle onun esmasının bir tezahürü olarak vücut bulmuştur. Klasik kaynaklarda hâşâ Hakk’ın önünde bir perde olsaydı Allah’tan büyük olması ve O’nu kuşatması gerekirdi. Bundan gafil olanlar, Allah (c.c.) görülmez der. Fakat hakikat ehline her an ayândır, onlar her yaratılanda Hakkı bir yönüyle görürler, denilir.
Şu durumda Cenab-ı Hâk her şeyden daha âşikar iken, O’nun görünmesine engel olacak bir şey nasıl tasavvur edilebilir? Ayet-i kerimede “Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 50/16) buyurulduğu halde O’nun görünmesine ne mani olabilir?
Tüm sanatkârlar eserlerini yoklukta icra ederler. Ustaların ustası olan Allah Teâlâ’nın da yaratma yeri yokluktur. Kişi mevhum benliğinden geçip, yokluğunu idrak ve tasdik ile muvaffak olunca Allah Teâlâ ona, kendi zâtıyla beraber olmaya yakışacak bakî bir vücut, varlık ihsan eder.
Bir düşünelim: Nefsinin zulmette olduğunu gören birini Allah Teâlâ nuruyla aydınlatmaz mı; ilmine rağmen kendisinin cahil olduğunu kabul eden bir insana Allah hususi ilminden vermez mi; aczini ve fakrını idrak eden, her nefes Allah’a muhtaç olduğunu ortaya koyan bir kişiye Allah (c.c.) tecelli etmez mi!? Peki, bu gayrette olmayınca ne olur?
Allah Teala’nın âdetidir; esas var olanı unutana, yokları var gösterir. Bu hâle düşen kişi vehimlerle uğraşır, elem ve emeller arasında ömrü hebâ olup gider.
Allah Teâlâ’yı hariçte aramayalım. O bize yakın olduğunu ayetlerinde devamlı surette hatırlatmaktadır. Bizler bu dünyaya Allah’tan gafil olmak için değil, Allah ile olmak, Allah’ı bulabilmek, kulluk denilen yakınlığa erişebilmek üzere gönderildik. Bu yakınlık içerisinde olmasak da bunun için çabalamak bizim için hayır olandır. Çünkü hadis-i şeriften biliyoruz ki “İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle haşr olur.” Özendiğimiz bu yüce güzelliklere kavuşamadan ölsek bile, Allah Allah diye O’nu ararken öldüysek, kalkarken de Allah Allah diyerek salihlere ilhak olacağımızın ümidini taşıyoruz.
Rabbimiz tevfîkini refîkimiz eylesin.
Allah razı olsun. Âmin.
Allah tevfikini refik eylesin, dostlara edecek güzel bir dua öğrenmiş olduk. Teşekkür ederiz.