“Ey hakikati arayan mürid! Bir oluştan başka bir oluşa geçip durma. Yoksa dönüp dolaşıp tekrar başladığı yere gelen değirmen merkebi gibi olursun. Öyleyse mevcudattan yola çık ve tüm varlıkları yaratan Zât’a doğru göç et. “Doğrusu son varış Rabbinedir!”(Necm, 53/42)” (Hikem-i Atâiyye, 44. Hikmet)
Bu alem kevn ü fesat alemidir. Her oluş, bozulmak üzere meydana gelir ve vakti dolunca yerini yeni bir oluşa bırakır. Yoğunluklar böylece devam eder gider ta ki takdir edilmiş bir zamana kadar.
Üzerinde düşünen insan için, her şey bir ayettir. Allah sivrisineği bile örnek vermekten çekinmediğini buyururken insan hangi şeyi görmezden gelebilir, lüzumsuz veya manasız görebilir? Her şey insanı Allah’ın birliğine iman etmeye sevk eder ve etmeli. Fakat tabiri caizse o ilk imanda kalma diyor Atâullah el-İskenderi. Kur’an-ı Kerim’de de “Ey iman edenler … iman edin.” (Nisa, 4/136) buyurmuyor mu?
Efendimiz, “Bir müminin iki günü birbirine eşit geçerse ziyandadır.” buyuruyor. Düşünün ki bir hayat böyle geçiyor. Bu zayiat büyük oluyor. Ataullah İskenderi, mevcudatta Allah’ın eserini, esmasını gör, oku ve eserden Müessir’e yani eseri yapana geç, O Zât-ı Âlî’ye göç et diyor.
Hz. Zeynelâbidin de siz helali haramı bildiniz de onu helal ve haram eden Zât’ı bilemediniz buyuruyor.
Mevlâna hazretlerinin zamanında dünyevi güzelliklere düşkün birisi, bu düşkünlüğünü, ben sûretlere değil; bu sûretlerdeki cemal tecellisine âşığım diyerek açıklıyormuş. Günlerden bir gün Hz. Mevlâna bu zatla karşılaşmış. Kendisine durumunu sorduğunda ise suya akseden ayın nurunu temaşa ediyorum diye cevaplamış. Bu cevabın üzerine Hz. Mevlâna, bu zata neden ayın nurunu leğendeki suda arıyorsun, boynunda çıban mı var, kaldır başını, göğe bak, ayın kendisini temaşa et demiş.
Allah’a göç nasıl olur dersek,
Bilirsiniz; ihsan mertebesi diye Efendimizin işaret ettiği bir mertebe vardır. Cibril hadisi olarak bilinen hadiste geçer. İman, İslam ve ihsan nedir orada anlatır. İhsan mertebesi ancak Allah’ın ihsanıyla; fakat ancak Allah’ı seven ve en güzelini yaparak arayan kullara Allah’ın hususi ikramıdır diyebiliriz. Bu kişilerin özelliği de hadiste geçer. Allah’ı daima görüyormuşçasına hareket ederler. Yani o edep üzeredirler. Çünkü iyi bilirler ki onlar Allah’ı görmese de, Allah onları görmektedir. İhsanda tahsin şartı vardır. Buna güzelleştirmek de diyebiliriz. Mesela namazı Allah emretmiş ne yapalım mecbur kılacağız diye kılmayız. Rabbimiz bizim için ne güzel emretmiş diyerek kılmaya yöneliriz. İşimizi, ibadetimizi daima en güzel şekliyle yapmaya gayret ederiz.
Özetle insan iman ettikten sonra Allah’a yakınlık için daima niyet ve hareket halinde olmalı. Yoksa aynı yerlerde döner durur da yol kat edemez.
Yorumlar