Anneannem bir süredir rahatsız, Alzheimer hastalığı sebebiyle kimseyi tanıyabilecek durumda değil. Artık yemeyi içmeyi de unuttuğundan yoğun bakıma alındı. Kolay değil 80 küsur senedir dünyanın bin bir türlü cefasını çekmiş. Belki artık hatırlayıp üzülmesin diye Allah Teâlâ bu hastalığı vermiştir, bilemiyorum.
Tarihi derinliği 5 bin yıla ulaşan Gazze, Filistin’in güneybatısında bulunan bir sahil kenti. Filistinliler de yaklaşık 1600 senedir bir devlet kurmadan bu topraklarda yaşayan bir halk.
Gazze, İpek yolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi ve bir çok tüccarın uğrak yeri olması sebebiyle tarihte bir çok kez el değiştirmiş. Mekke’den gelen kervanlar da bu güzergahı kullanmış. Efendimiz aleyhisselatu vesselâmın dedesi Hâşim b. Abdümenâf, babası Abdullah da Gazze’ye ticaret için gelenler arasında. Hatta dedesi Hâşim b. Abdümenâf’ın Gazze’de vefat etmesi sebebiyle burası Gazzetü Hâşim olarak da bilinir. Müfessirler, Kureyş sûresinde bahsedilen yaz ve kış seferlerinde kışın gidilen yerin Gazze olduğunu söyler. Hz. Ömer’in esas servetini İslâm’a girmeden önce Gazze’ye yaptığı ticarî yolculuklardan kazandığı, Hicretin 2. yılında (624) Bedir Gazvesi’ne yol açan zengin ticaret kervanının da Ebû Süfyân idaresinde Gazze’den döndüğü rivayet edilir.1
Umarım Gazze’nin biz Müslümanlar için önemini bir nebze de olsa aktarabilmişimdir.
Laftan lafa geçtim diye beni de Alzheimer oldu sanmayın, şimdi size anneannemin gözümde nasıl Gazze gibi bir kadın olduğunu anlatacağım. Anneannem kırk sene kaim validesiyle -yani eşinin annesi ile- bir evde yaşamış. Eskiler hep öyleymiş diyeceksiniz, doğrudur. Eskiden eve gelin değil hizmetçi alınırdı, köyler için ırgat demek daha doğru olur herhalde. Kaim valide evde oturur, gelin ev işini de yapar, tarlaya da gider. Eh zahmet olmazsa belki çocuk bakmak da kaim valideye düşer.
Bir sevgili hocamız vardı. Allah selamet versin, annesi şöyle dermiş; “Kaynanaların zalim olduğu zaman gelin, gelinlerin zalim olduğu zaman kaynana oldum!”
Anneannem iki damat sahibi olana dek kaim validesinin evde ambargosu ile yaşamış. Bu hanım tarladan her gelen ürüne el koyar, birazını gizli gizli yemek için sandığına kilitler, birazını ‘ambara ko’yar oradan da kızına ve diğer torunlarına dağıtırmış. Ev ahalisine ne kaldı? Onlar kim ki! Irgatlar avuçlarını yalasınlar. Anlatırdı anneannem, bir gün üzüm kesmişler, bağdan eve geldiklerinde abim de avludaymış. Rahmetli dedemin çocuğu sevindireyim diye bir salkım üzümü gaflete düşerek(!) abime vermesiyle annesinin; “Sen nasıl bana değil çocuğa üzümü verirsin.” diye kıyameti koparması bir olmuş.
Gazze gibi anneannem artık bu ambargo ne kadar canına tak ettiyse en sonunda ambarın kapısına omzuyla vurduğu gibi kırmış. Demiş “Bundan sonra bu kapıyı kilitleyenin alnını karışlarım.” Bu kısmı ben uydurdum galiba ama epey sinirlenip söylendiğini biliyorum. Hatta ileriki yaşlarında herkesi isim isim sayarak dua ederken kaim validesine dua edemediğinden yakınarak ablama “İçimden gelmiyor ona dua etmek, günaha girer miyim?” diye sorarmış.
Sana bu zulmü yapanlar utansın ne diyeyim anneannem. Gazze de senin gibi o kapıyı kırıp çıksın diye dua etmekten başka elimden bir şey gelmiyor.
1. Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 13, s. 534-536, İstanbul 1996.
Bütün gelin ve kaynanalarin canina tak dedi gayri. Bir omuzluk mesafe kaldı inşallah o Mesafede kalkar. Bu arada çok güzel baglamissiniz 🙂
bi ara dedim “kim kimin annesi, dede kim, abi nerden çıktı” adfafdsafda neyse sonra anladım 😀