Güncel

Ana Dili Gibi İngilizce

3

Millet olarak hepimiz ana dilimiz gibi İngilizce konuşabilme sevdasındayız. İngilizce okuyoruz, yazıyoruz belki ama iş konuşmaya gelince herkes dut yemiş bülbüle dönüyor. Pek tabii bu çekingenliğin birçok sebebi olabilir; eğitim sistemi, öğretmen, aile gibi. Ama en baba sebebi, hata yapmaktan çekiniyoruz. Diğer bir deyişle eleştirilmekten çok korkuyoruz.

Çünkü biz de eleştirmeye bayılıyoruz. Yanlışlıklar asla gözümüzden kaçmıyor. Karşımızdakini beğenmiyoruz. Kendimiz iki kelimeyi doğru telaffuz ediyoruz diye hemen etrafımızda duyduğumuz İngilizce telaffuz “hata”larını düzeltmeye çalışıyoruz:

‘Haha, vay fi değil, vay fay’
‘O öyle okunmuyor bir kere’
‘Ağzını o kadar eğmene gerek var mıydı…’ gibi.

Yazıldığı gibi okunmayan bir dil oluşunu kendileri bile eleştirirken, biz niye iki tane kelime için birbirimizi yerden yere çalıyoruz? Sonra tartışıp dururuz, ‘Bizde neden özgüven eksikliği var?’ diye. Bu sorunun cevabı sayfalarca kitap yazdırır. Şimdi sebepleri bir kenara bırakıp İngilizce konuşma kaygısından kaynaklı bir sonucu paylaşacağım.

Bizim çektiğimiz zorlukları çekmesin diye çocuğumuzu, daha iki tane anlamlı Türkçe cümle kuramamışken, İngilizce öğretilen kreşlere gönderiyoruz. Anadili İngilizce olan bakıcılar tutuyoruz. Sosyal medyanın da etkisiyle yeni trendimiz “ana dili gibi İngilizce konuşabilen çocuk” yetiştirmek oldu.

Gel gör ki karşımızda tam donanımlı bir şekilde piyasaya sürmemiz gereken bir robot değil, bir “insan” var. En iyi eğitimi, en güzel kıyafetleri, en sağlıklı/organik besinleri layık gördük evladımıza hep, eyvallah.

Ama onu “evlat” yapan şey onun ruhu. Belki tek istediği samimi bir ilgi, anne-babası tarafından “insan” olarak fark edilmek. Biricik varlığı, anne-babası tarafından sevilen ve sayılan çocuğun sahip olduğu özgüveni hiçbir para birimi sağlayamaz diye düşünüyorum.

B. Göksoy
Amerika'dan bildiriyor.

    Gökten Üç Elma Düştü

    Önceki içerik

    Çocuklarda Obezite Gerçeği

    Sonraki içerik

    3 Yorum

    1. Eyvallah

    2. merhabalar. öncelikle elinize sağlık.

      sonuç kısmınız, mantıksal olarak kafamda çok oturmadı. yazınız dil çevresinde dönüyor. eleştiriler ve dile dair korkularımız üzerinden çocuğun dil eğitimine verdiğimiz önem noktasına ulaşıyor. vardığınız sonuç ise aile çocuğun ruhuna eğilsin, çocuk robot değil.

      işaret ettiğiniz sonuç mühim ama yazınızda işlemeye çalıştığınız meseleyle sonucunuz arasında doğrudan bir bağlantı yakalayamadım.

      1. Yorumunuz için teşekkür ederim (:
        Haklısınız, bağlantıyı net bir şekilde kuramadım. Buradan ifade etmeye çalışayım:
        Yabancı dil örneğinde yaşadığımız; birbirimizi acımasızca eleştiri ya da bu eleştiriye maruz kalma korkusu ve kaygısı öyle kuvvetli ki çocuğumuzu da ileride karşılaşabileceği benzer bir durumdan korumak istiyoruz. Derken küçücük çocuğa fazla yüklenebiliyoruz. Bir tarafı yaparken diğer tarafı yıkmak gibi. “Ana dili gibi ingilizce” muhabbeti bu duruma bir örnek aslında. Asıl değinmek istediğim şey Çocuklardan beklentilerimiz ve bu doğrultuda onlara uyguladığımız baskı. Selamlar 🙂

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir