Hz. Mevlânâ Türbesi’nin giriş kapısı üzerinde Mehmed Sadık Efendi’nin celi talik hattıyla yazmış olduğu Ya Hazreti Mevlânâ levhasına bakıyoruz.
Levhanın hemen altındaki yazıda Molla Câmi’nin Hz. Mevlânâ’nın türbesini ziyaret ederken söylediği talik hattıyla yazılmış Farsça beyti görmekteyiz. Okunuşu ve manası itibarıyla şöyledir:
Ka’betü’l uşşâk bâşed in makâm
Her ki nâkıs âmed incâ şod temâm
Bu makam âşıkların Kabe’si oldu
Buraya noksan gelen tamamlandı
Kitabenin altında, II. Mahmud’un tuğrası bulunmaktadır. Kendisi türbenin restorasyonuna katkı sağlamıştır.
Hz. Mevlânâ Anadolu’yu mayalayan Allah erlerinden biri olarak insanı aşkla Allah ve Resulü’nde buluşturmuştur. İnsanın kendini bilme, özündeki cevheri arama-bulma yolculuğunda bir rehber olmuştur. Anadolu’daki dört direkten biri olan Hz. Mevlânâ aşkın kapısıdır.
Mevlânâ Celaleddin-i Rumi, Mesnevi-i Mânevi eseriyle kalplere sürur, gönüllere şifa olmuştur. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerin ışığında meydana gelen bu eserle nice sineleri aydınlatmış, nice akılları durultmuştur. Denilebilir ki Farsça olarak yazılan bu eserin esasında dili ‘insan’cadır.
Bu eser sûreta insan olup sîrette özüne dönmek isteyenleri Allah derdinde bir araya getirmiştir. Okuyan ve dinleyen herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği Mesnevi, duyanlara işitme kabiliyeti kazandırmıştır. İşitenleri ise dinleme zevkine eriştirmiş, kimine şifa kimine nefes olmuştur.
Mesnevi, dinleyerek din-lenen insana bu kutlu yolculuğunda aslına kavuşmada yol gösterici bir kaynaktır. Rengi, dini, dili her ne olursa olsun kendine münhasır cazibesi ile insanı kendine çeken Mesnevi-i Manevi her insanda kendi kabı ve idrakince farklı tezahürler uyandırmış, onları aşıkların yolunda buluşturmuştur. Okuyan ve dinleyen insan, mananın nuru ve onun açtığı ufukla asli yurdundan aşina olduğu tesiri hatırlamıştır.
Tekke ve mevlevihanelerde Hz. Mevlânâ’nın isminin yazıldığı pek çok levha görürüz. Bu levhalarda hattatlarımız yoluna baş koydukları kıymetleri diri ve hatırda tutmak adına kalemini aşkla konuşturmuştur. Aşağıdaki istifi seyrinize bırakıyoruz.

Sami Efendi’nin kaleminden celi talik hattıyla “Ya Hz. Mevlânâ (k.s.)” levhası
Hz. Mevlânâ, Kur’an’ın ışığıyla sevgili Peygamberimizin izini sürerek sevgiyi, birleştirici olmayı, tevhid ile kavuşmayı taliplilerine anlatmıştır. Sadece ‘Allah yarattı’ diye insanın anlamına dair bize bir ufuk kazandırmış, Yunus Emre’nin “Yaradılanı severim, yaradandan ötürü” sözünün fehvasınca insanı gönüllere yük etmemiş, yâr etmiştir. Farklılıklar içindeki güzelliklerin bizi Bir’e (c.c.) götüreceği hususunda bir memba olmuş, bu kaynağın izini sürenleri bir kubbe altında toplamıştır. Bu vesile ile her birey evvelden aşina olduğu canlarla buluşmanın heyecanını yaşamıştır.
Allah Teâlâ, sevginin membaı Efendimiz’e (s.a.s.) Habibim dedi. O’nu tüm âlemlere yâr eyledi. Mevlânâ Hazretleri eserindeki kutlu sözleriyle bu manayı nesilden nesile taşıdı. Kainata sığamadım fakat mü’min kulumun kalbine sığdım, diye buyuran Allah Teâlâ, ruhlarımıza aşina kılınan bu beyitleri gönül hanelerimize koydu. Verilen bu eser İslam medeniyetinin yegâne cevherlerinden biri oldu. Âlem içinde âlem ile bir döngüde süregelen ilahi intizam halaka halaka dönüyor.
Kâinatın özü, hilkat sebebi Efendimiz’in (s.a.s.) hatrına kalpler muhabbette buluşmuş, merhametle kuşatılmıştır. Hz. Mevlânâ, işte bu membaya nasıl gideriz diyen taliplilerinin elinden tutup yolu tarif ediyor. Velhasıl denilir ki, “Her arayan bulamaz, fakat bulanlar arayanlardır.”
Aşağıda Mahmud Celaleddin Efendi’nin kaleminden celi sülüs hatla yazılmış “Ya Hazreti Mevlânâ Celaleddin-i Rumi (k.s.)” hattıyla sizleri baş başa bırakıyoruz.
Kalemi aşkla konuşturmuşlar hakkaten.. Yazılar çok güzel