Kültürel

Aşk Olmadan Meşk Olmazmış

4

Allah’a adanmış bir ömür ve yaşayan bir mektep olan himmetleri ve tasarrufları hep devam eden, “yazarken gönlüyle söyleşen” hattatlarımızı hürmet ve minnetle anıyoruz. Gelin yukarıdaki fotoğrafta simalarını gördüğümüz hattatlarımızla tanışalım:
Ayaktakiler, soldan sağa doğru: Amasyalı Fevzi Olcay, Hattat Hamit Aytaç, Üsküplü Halil, Hattat Halim Özyazıcı
Oturanlar, soldan: Hattat Hezarfen Necmeddin Okyay, Hattat Kamil Akdik, Hattat İsmail Hakkı Altunbezer… diye sağa doğru devam ederek nicelerine ve hattatların piri Hz. Ali Efendimiz’e (k.v.) kadar gider bu güzellerimiz.

Hat, kamış kalem ile is mürekkebinin buluşmasıyla ortaya çıkan çizgi silsilesidir adeta. Nokta ile başlar her şey. Ve nokta ile devam edip nokta ile hedefe vâsıl olur. Her harfin kendine münhasır, nokta sayısınca bir ölçüsü vardır.

Kadim sanatımızda hüsn-i hat dersi meşk usulü olup, hoca-talebe, usta-çırak ilişkisiyledir. Fakat sadece diz dize yan yana olmak kâfi değildir. Aynı zamanda kalpten kalbe yol vardır. Ruhtan ruha bir akış olur ki bu bizim medeniyetimizin eğitim usulüdür. Usûl olmadan vusûl olmazmış. Buna feyiz, şevk de diyebiliriz.

Şevki Efendi’nin sülüs yazıya başlamadaki Rabbi yessir satırını seyrederken biraz da meşk usulünden bahsedelim:

Hoca öncelikle yazıyı meşk etmek isteyen talebeye başlangıç satırını yazar. O sırada talebe tüm dikkatiyle hocasının elini, halini seyreder. Çalışır, bir hafta sonra talim ettiği Rabbi yessir meşkini hocasına gösterir. Üstadı, hatalı yazılmış olan harfleri, çıkartma dediğimiz yöntemle talebenin dersinin hemen alt satırına, doğru şekliyle yazar; doğru ve güzel yazılmış olan harfi ise kaftan giydirme denilen usulle yuvarlak içine alır. Bu vesileyle hem talebe şevklenmiş olur hem de  usulüne uygun yapılan bir işin  sanatlı bir üslupla takdir edilişini öğrenir. Hatalı olunca da kırmadan, güzelce doğru hâl gösterilmiş olur. Aynı zamanda talebe bir terbiyeden de geçer; sertliği, kabalığı yontulur; sabrı, hilmiyeti, edebi, haddini bilmeyi öğrenir; zarifleşir.

Ayrıca, bu usülde aklıyla her şeyi yapabileceğini sanan insan için de ibret vardır. Talebe hocasını seyrederken kamış kalemin tutuşunu, mürekkebiyle buluşma ayarını, harflerin çıkışını, kısaca her şeyin mantığını kavradığından emin olur. Fakat sonrasında  kalemi eline aldığında o kadar kolay olmadığını anlar, acizliğini hisseder, bunun akıl işi değil gönül işi olduğunu idrak eder. Aşk ile olunca meşki, meşakkatlere rağmen inci gibi akar sadırlardan satırlara.

Hocası tamam diyene kadar talebe defalarca, belki haftalar belki aylarca aynı dersi yazar. O süreçte üstadı talebesinin isteğini sınar, sabrını ölçermiş. Aşk ve muhabbet oluşmamışsa talebe usanır, bırakıp gidermiş; meşk de olmazmış. Eğer talebede o aşk, iştiyak oluşmuşsa; severek çalışır azim ve gayretiyle devam edermiş. Yazdıkça yazası gelir; tüm eğlencesi, işi gücü, keyifli vakit geçirmesi güzel yazıyla olurmuş aşıkın. Öyle ki, hattı seven aşıkların eğlencesi meşk olurmuş.

Rabbi yessir duasının istifli haliyle yazılmışına Çırçırlı Ali Efendi’nin kaleminden bakalım. Yakarış niteliğindeki bu istifi seyrinize bırakıyoruz:

H.1281 tarihli celi sülüs hattıyla yazılmış olan “Rabbi yessir vela tüassir Rabbi temmim bi’l hayr: Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma, hayırla tamamına erdir.”

Hüsn-i hat sanatındaki yolculuğumuza önümüzdeki hafta devam edeceğiz inşaallah.

B. Şerife
Kuşlar konmuş sesinin tellerine, sanırsın bahar gelmiş.

    İlahi Feyizler

    Önceki içerik

    Hz. Ali: Sultânü’l-Evliya

    Sonraki içerik

    4 Yorum

    1. maşallah, ne güzel izah etmişsiniz.
      aşkınız meşkiniz ziyade olsun…

      1. Teşekkür ederiz, birlikte olsun inşallah 🙂

    2. Maşallah sübhanallah…

    3. Sanat ve estetiğin zirvesi

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir