“Bazen bast gündüzünün aydınlığında istifade edemediğin ilim ve marifetler kabz gecesinin karanlığında öğretilir.” (Hikem-i Atâiyye, 154. Hikmet) buyuruyor Atâullah İskenderî Hazretleri.
Bazen kendimize göre uygun olduğunu düşündüğümüz bir ibadet zamanımız, şeklimiz ve o ibadetten bir feyiz beklentimiz olabilir fakat Allah’ın o umduğumuz feyzi hangi vakte veya amele sakladığını bilemeyiz. Hiç ümit etmediğimiz bir vakitte; belki bir darlıkta, misafir ağırlarken veya bir hastanın refakatçisi iken uyukladığımız bir anda Allah o feyzi ikram edebilir. Hemen burada yeri gelmişken, bu sözü açan şu hikmeti de zikredelim: “Kalplere gelen feyiz ve ilhamların çoğu kez umulmadık bir anda tecelli ediyor olması, kullar bu ilahi feyzi kendi istidatlarına mâl etmesinler diyedir.” (Hikem-i Atâiyye, 72. Hikmet) Elbette böyle bir ikrama mazhar olabilmek için, buna uygun bir niyetle hareket ediyor olmalıyız.
Madem niyet bu kadar mühim, biraz daha üzerinde duralım. Niyet; kalp, ruh ve aklın beraberce kararlı ve azimli bir şekilde hareket etmesi ile ortaya çıkar ve insanın maksûda vasıl olma yolunda rotasını unutmadan, bozmadan ve değiştirmeden istikamet üzere devam etmesini sağlar.
Navigasyonda konum yahut varılacak hedef değiştiğinde rotanın yeniden hesaplanması gibi, niyetlerimiz değiştiğinde de biz farkında olmasak bile rotamız yeniden hesaplanır. Bu sebeple sırat-ı müstakim üzere yürürken niyetimizi daima korumalıyız desek de bu elbette ancak Allah’ın inayeti ile mümkündür.
İcadları ile ün salmış kişilerin hayat hikâyelerine baktığımızda o kişinin sabah akşam uğraştığı bir niyeti, derdi, çabası olduğunu görürüz. Hatta bu insanlar kendilerini bile ihmal ettikleri için üstü başı, hali biraz derbederdir diye anlatılırlar. Allah Teâlâ âdeti olduğu üzere odaklandığı o noktada başarıya ulaşması için merhametinden inâyetini gönderir ve biz de o kişilerin hiç de önemli gözükmeyen basit bir nüansın parlamasıyla başarıya ulaştığını duyar veya okuruz. Bizlerin de niyette O’nun rızasını tuttukça, alelâde demeyip perde arkasındaki hikmetleri görmeye çalıştıkça idraki artar. İdrak arttıkça niyet sağlamlaşır. Sağlam niyetler sağlam amelleri getirir. Allah muhafaza çürük niyetler sağlam ameli bile bozar.
Yazının başında aktardığımız “Bazen bast gündüzünün aydınlığında istifade edemediğin ilim ve marifetler kabz gecesinin karanlığında öğretilir.” sözünü, insanın bazen ibadet taâtte kazanamadığını, bir kabahatten sonra kazanabileceği şeklinde şerh edenler de olmuştur.
Bununla benzeşen bir diğer hikmet de şöyledir: “Senin kendini beğenmene, gururlanmana sebep olan taâttense, boynunu büken günah daha hayırlıdır.” (Hikem-i Atâiyye, 99. Hikmet) Buradan şunu da anlıyoruz ki insanın kendisini beğenmesine sebep olan ibadeti, bazen işlediği günahtan daha büyük bir kabahat olabilir. Çünkü durum böyleyken amel, salih amel olmaktan çıkar. Diğer tarafta kişi bir hataya düşmüş, yaptığı yanlışın farkındalığıyla içi sızlamışsa o kişi Allah’ın izni ile hatasından dönüp doğru istikamete kavuşabilir. Mü’mine yakışan; hakiki bir derde gönül vererek niyet edip, hatalarına rağmen bu niyete sadık kalmaya çalışmak ve elinden geldiğince kendini düzeltmeye gayret etmektir.
Navigasyon- niyet benzetmesi çok güzel olmuş❤️ rota yeniden hesaplanıyor😊 allah niyetlerimizi salih eylesin. 🤲
Amin 😊🌹
Şifa gibi geldi hamdolsun 🌸