“Azrail’in danasını kurt yemez!” demiş büyük büyük atalarımız. Böyle bir söz söylendiğine göre Azrail korkulası bir şeydir diye mi düşünmeli yoksa birilerini ikaz için söylenmiş bir sözdür mü demeli? Yerine göre her ikisi de olur sanki. Demek kurt bile korkusundan Azrail’in danasına dadanmazmış! Ya Allah’tan korkmazlar?
Allah’tan korkmaz, kuldan utanmazlar kurt kadar bile olamayıp hadlerini aşarak Allah’ın mülkünde, Allah’ın fidanlarına dadanıp ateşe verir olmuş. Azrail’in (a.s.) en ürkütücü maskesiyle karşılarına dikileceği, şerrinden Allah’a sığınılası, Kur’ân’ın tabiriyle “Hayvandan daha aşağı!”1 buyrulan bu gibi mahluklar olsa gerek. Bu gibiler için “Azrail korkunç, hem de çok!” desek yeridir sanki. Peki Azrail Allah’tan korkanı korkutur mu hiç, buna imkân var mı? Zaten korkan adama “Korkma!” denileceğini hepimiz biliriz. Allah’tan korkana yüce Allah, “Buyurdu ki: Korkmayın! Muhakkak ki ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.” (Taha, 20/46)
Merhum Dr. Haluk Nurbaki hocayı bilenlerimiz bilir. Onun, kanser hastası Serap isimli genç bir hanım hastasına dair hatıratı vardır, belki birçok kere dinlemiş, okumuşuzdur. Serap soluk almakta zorlanır bir evreye geldiğinde, Dr. Haluk Nurbaki ziyaretine gider. Serap, “Siz dindar bir insanmışsınız, niçin bana dinimi anlatmadınız?” diye sitem eder kendisine. Dr. Haluk Nurbaki şaşırır. Zira dinî inanç bakımından zayıf olduğunu düşünüyordur hastasının. Bu talep üzerine Nurbaki hoca fırsat buldukça Serap’ı ziyaret edip dini, imanı, ahireti, son nefeste ne diyeceğini, Azrail’i ve daha neler neler anlatır. Son görüşmelerinde Serap, “Doktor Bey, Azrail bana nasıl görünecek?” diye sual eder. Dr. Haluk Nurbaki, “Hiç korkma, merak etme! Sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir.” diyerek teselli eder. Bir gün Serap’ın ağırlaştığı haberi gelince kendisine, hemen Serap’ın evine gider lakin vefat anına yetişemez. Serap’ın annesi, Dr. Haluk Nurbaki’ye kızının son nefeslerini verirken söylediği şu mesajını iletir: “Doktor Bey’e söyleyin, Azrail onun anlattığından da güzelmiş.” Fazla söze ne hacet, Allah hepimize güzel ölümler nasip eylesin, vesselam diyerek Sezai Karakoç’un “Ölüm” şirinin son mısralarıyla veda edelim:
Anladım onlar ölmediler/ Ölüm adına
Ölüm maskesini takınarak/ Dönüştüler bir ışığa
1. “Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (A‘raf, 7/179)
Yorumlar