Âb-ı Hayat

Bir Olabilmek

0

Numân İbni Beşir radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)

Yalnızca iman edene mi mümin denir yoksa hakikaten imanın tüm gereklerini yerine getirene mi? Rasulullah (s.a.s) bizlere bir müminin nasıl özelliklere sahip olması gerektiğini birçok farklı hadisinde anlatıyor. Bu hadiste ise hakiki müminin özelliklerinden birinin birlik ve beraberlik içinde olmak olduğundan bahsediyor. Zira İslam bireysel yaşanılan bir din değildir.

“Ben dini vecibelerimi yapayım, gerisiyle ilgilenmem.” diyebileceğimiz bir inanca sahip değiliz. Bir yerde bir acı varken hayatımıza hiçbir şey yokmuş gibi devam edemeyiz.

Esas İslam; kardeşliği, beraberliği, dayanışmayı, bir olmayı, yek vücut olmayı tavsiye eder. O halde bizler de esaslı birer Müslüman olma niyeti ve gayretiyle daima İslam’ın önerdiği birliği göz önünde bulundurmakla vazifeliyiz.
Aynı zamanda İslam, bir tevhid dinidir. Bir olmanın, beraber olmanın kıymetini her daim hatırlatan bir inanç biçimidir. Bizler de bu inanca sahip insanlar olarak tevhidin, birliğe inanmanın ve bir bütün olmanın gereğini hakkıyla yerine getirmeliyiz.

Efendimiz (s.a.s) hadisteki dikkat çekici teşbihiyle bizlere, sevgi, merhamet ve dayanışma gibi konularda birbirimize yâr ve yardımcı olmamız gerektiğini öğretiyor. Müminlerin birbirlerini sevmesi, birbirlerine merhamet göstermesi, birbirlerine karşı şefkatli davranması ve gerektiğinde birbirlerine yardımcı olmaları gerektiğine de dikkat çekiyor. Ayrıca sadece Müslümanlara değil, din, dil ayırt etmeksizin tüm bireylere karşı da tam bir insani yaklaşım sergilemekle emrolunduğumuzu hatırlatıyor.

Vücudumuzun herhangi bir yerinde en ufak bir ağrı, sızı ya da acı olduğunda tüm bedenimiz bunu hissedip bundan rahatsızlık duyuyor. Her halimizden o rahatsızlığımız belli oluyor. Dişimiz ağrıdığında bir anda tüm bedenimiz yatağa düşüyor. “Dişim ağrıyadursun ben hayatıma devam edeyim diyemiyoruz.” O acı bize bunu dedirtmiyor, tüm bedenimize sirayet ediyor. Bütün vücudumuzla o elemi hissedip onun için bir çözüm arıyoruz. Aramak durumunda kalıyoruz.

İşte bu düşünceyle dünyanın neresinde olursa olsun bir Müslüman zarar görmüşse, acı çekiyorsa bizim olduğumuz yerde, hiç dertlenmeden durmamız, hiçbir şey yokmuş gibi davranmamız mümkün değil. “Müslüman, Müslümanın kardeşidir.” (Tirmizî, Birr 18) hadisini düstur edinmeli ve yakınımız olsun uzağımız olsun nerede bir Müslüman varsa onu öz kardeşimiz gibi bilmeli, onun derdiyle dertlenmeli ve o derde bir çözüm aramalıyız.

Sevgi, merhamet, şefkat ve yardımlaşma iyi mümin olmanın en temel göstergeleri ve insana saygının birer simgesidir. Bütün insanlara karşı anlayışlı ve tüm yaratılmışlara karşı merhametli olmak, bir Müslüman’a yakışan en güzel tavırdır.

Mümin bencil değil, bilakis başkasının derdiyle dertlenendir. Derde ortak olmak, karşı tarafa vakit ayırmak, onun için bir çıkış yolu aramak dertli insana verilecek desteğin en iyi biçimidir. Zor zamanlarda yan yana olmak, acıları paylaşmak, birbirine karşı şefkat ve merhamette sınır tanımamak, mümin kardeşliğinin gereğidir. Biz müminlere yakışan da her daim birbirini gözetmek, sıkıntılı zamanlarda kenetlenip tek vücut olmaktır.

Dinimiz daima bizlere en güzel çözüm yollarını gösterdiğine göre bizler, fert ve toplum olarak acılardan, ıstıraplardan ve hastalıklardan kurtulmak için her daim İslâm’ın bize sunduğu yollara bakmalı ve ona göre hareket etmeliyiz.

NU‘MÂN b. BEŞÎR
Ensar arasında hicretten sonra doğan ilk çocuk, sahâbî.
Hicretten on dört ay sonra dünyaya geldi. Nu‘mân İslâmiyet’in ilk yıllarında Müslüman olan bir aile ortamında büyüdü. Babası Beşir, Resulullah’ın kumandanlarındandı ve tüm gazvelerde bulundu.
Nu‘mân b. Beşir, yaşının küçüklüğü sebebiyle âlimlerin çoğunluğuna göre Hz. Peygamber’den çok az hadis dinlemiş, rivayet ettiği 124 hadisin çoğunu dayısı Abdullah b. Revâha, Hz. Ömer ve Hz. Aişe’den öğrenmiştir.
Halife Muaviye’nin kumandanlarından olan Nu‘mân b. Beşir, Suriye ve el-Cezire valiliğine, daha sonra da Kûfe valiliğine tayin edildi. Ancak Hz. Hüseyin yanlısı olduğu gerekçesiyle dokuz ay sonra Yezid tarafından görevinden alındı.
Hz. Peygamber’in şairlerinden olan dayısı Abdullah b. Revâha ile annesi Amre bint Revâha’nın şiir söyleme kabiliyeti Nu‘mân b. Beşir’e ve çocuklarına da intikal etmiş, Nu‘mân’ın şiirleri bir divan hacmine ulaşmıştır.
Çok iyi bir hatip olduğu belirtilen Nu‘mân’ın vahşice katledilmesi ve başının ailesine gönderilmesi üzerine kızları Amre ve Hamîde’nin söylediği mersiyeler tabakat kitaplarında yer almıştır.

Çocuklar Güldürülür

Önceki içerik

Fırıncı

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir