Allah bir ev yaptı
Adını kalp koydu
Kurban hazırlıklarımız süredursun gelin bakalım köyde ne teraneler dönüyordu? Yaşamın iç içe ve deyim yerindeyse birbirinin ağzında geçtiği küçük, hoşgörülü, sade yaşam merkezleri olan köyler çok yakınlığın tez ayrılık getirdiği bazı sahnelere de ev sahipliği yapmıyor değildi. Gerek komşularla ufak tefek anlaşmazlıklar gerek ailevi atışmaların yaşandığı yüksek gerilim hatları bu şirin yaşamı bazen parçalı bulutlu bir hale çevirebiliyordu ya da hâlâ çeviriyordur. İnsanlık işte oluyor böyle şeyler.
Küslüğün bile adabı vardı gördüğüm kadarıyla. Ailevi sebepler etrafında birbirine dargın düşenler olurdu ama bu dargınlıklar için içten içe bir husumet beslenmezdi. Haneye ortak bir şey alınsın hemen herkesin hakkına düşen ne ise verilir, aman efendim sen şöylesin, sen bunu hak etmiyorsun denilmezdi.
Bazen bu kırgınlıklar bayram seyran zamanlarına denk gelirdi. Önümüzün bayram ardımızın kırgınlık olması gerekli hazırlıkların yapılmasına engel olmaz, kol kırılır yen içinde kalır misali herkes bir işin kulağından tutardı. Kapı baca süpürülür, odunluk, ahır gibi yerlerin önleri toplanır, bahçelerin otları biçilip tırmıklanır; buralar tamam olunca da mutfak hazırlıkları için yine bir araya toplanılırdı. Kırgınlıkların vermiş olduğu gerginlikle ortam derin bir sükunetle dolar, hızlı ve keskin hareketler ile bıçak sesleri, musluk sularının aksi tavanda yankılanırdı. Yine de evet, hayır, ben bilmem, nasıl istersen şeklindeki kısa cevaplı konuşmaları tuzunu attın mı, şeker kattın mı soruları biraz olsun uzatırdı. Bizim de bu işlerden pek uzak kalma lüksümüz yoktu. Camları, koltukları silmek, yıkanan çamaşırı asmak, kuruyanı yerleştirmek, evi silip süpürmek bize zimmetlenen işler listesindeydi. Tüm bu hercümerçte dargınların derin sükûnetini güzelim baklava bile tatlıya bağlayamaz, işi bayram sabahına havale ederdi.
Bayrama beş kala günler günleri kovalar, arefe günü ahirete göçmüşler ziyaret edilir, dünyanın faniliği gün gibi kendini gösterirdi. İnsan yine aynı insan tabi, mezarlıktan dönünce faniliği değil kırgınlığını hatırlar; etrafına ördüğü kalenin içinde yalnızlaştıkça yalnızlaşırdı. Bayram sabahı erkekler namaza gidedursun hanımlar erkenden kalkmış, aile büyüğünün evinde toplanmış; günün yemeklerini, misafir ikramlıklarını pişirmeye başlamış olurdu. Büyük sessizlik içinde çay ocağa konulsun, sofra kurulsun efendim uşak devşek el ayak altında rutin azarı yesin derken erkekler kapıyı çalar bayram başlamış olurdu.
Büyük küçük sıraya dizilir, kimsenin zincirini kıramadığı küskünlükte bir bayram sarılması kalpleri yumuşatır, yüzlerde tebessüm, gönüllerde huzur bihamdillah dedirttirirdi. Kırgınlıklar böylece tamir olunur, küslükler unutulurdu. Yarası belki geçmez ama üstü sarılır haller aileyi yeni güne huzurla kavuştururdu. Bizim imanımız böyle, bayramda küslük olmaz hacı abiler!
Allah bir ev yaptı, adını kalp koydu. Bu kalbin içine dünyalar sığdı. İçine sığan dünyalar hep birden Allah dedi. Bir sürü dünya daha sığacak yer kaldı. Bu evi ne ile dolduracağız?
Hocam ne güzel yazı olmuş. Allah bir ev yaptı, adını kalp koydu ❤️ gecenin ikisinde içim neşe doldu.