Arapça “beğaḍa/nefret etmek, bir kimseye düşman olmak” fiil kökünün isim hâlidir. Buğz; kin, nefret, sevimsiz ve kerih görme anlamında Türkçemize girmiştir.
Sevgiyi ve muhabbeti esas alan dinimizde kötülüğe iyilikle mukabele edilmesi emredilirken, buğz etmek bu prensiplerle çelişir gibi görünebilir. Ancak burada bahsi geçen düşmanlığın, müminlerin Allah’ı (c.c.) inkâr eden ve şirk koşanlara karşı beslemesi gereken kalpten bir duygu olarak anlaşılması Rabbimiz tarafından Kur’an-ı Kerim’de birçok âyet-i kerîmede bildirilmiştir.
“Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerden anneleri, babaları, oğulları, kardeşleri ve yakın akrabaları da olsa Allah’a ve Resulüne düşman olanları sevdiklerini ve dostluk kurduklarını göremezsin.” (Mücadele, 58/22)
Allahû Teâlâ’nın bir ismi olan “Aduvv”, Allah’a ve Resulüne imân etmeyen, meleklerini, peygamberlerini ve kitaplarını bile bile inkâr eden kâfirlerin ve imân ettiğini dile getirse de kalpten inanmayan yalancıların düşmanı olduğunu ifade eder.
Müslümanların İslam’ın çizdiği çerçeve içerisinde ahlâken edindikleri önemli düsturun adına “Hubben lillah, buğzen lillah” demişlerdir; yani “Allah için sev(mek), Allah için buğz et(mek beraberdir)”. Dinimizce elzemdir; kızdığımıza da Allah için kızar, sevdiğimizi de Allah için severiz. Allah için sevmenin içinde, küfrü ve zulmü ve bunları işleyen kişileri sevmek ve hoş görmek yoktur. Çünkü İslâm fıkhında temel kuraldır ki: “Zulme rıza zulüm ve küfre rıza küfürdür!” Bunun için zalimler ve küfürde ısrar eden ve inkârda direnerek hak ve hakikati çarpıtmaya ve yok etmeye çalışanlara sevgi gösterilemeyeceği gibi hoşgörü ile de bakılamaz!
Buğz etmek, bir Müslümanın günah işleyen bir Müslüman kardeşine nefret beslemesi olarak anlaşılmamalıdır. Bu yanlış anlamak olur. Müminler birbirlerini Allah için severler ve hiçbir menfaat ummazlar. Menfaat bir sevgi şartı olarak ortada bulunmayınca hiçbir koşulda karşılıklı sevgide bir eksiklik olmaz, olmamalıdır. Mümin kardeşi haksız bir duruma düşse ya da bir günah işlese, bilerek veya bilmeden yanlış yola girse ona yardım etmek haksızlıktan kurtarmak ve yanlış yoldan çevirmek için gayret etmek müminin mümin kardeşine olan borcudur. Yanlışını görmezden gelip veya “iyi yapıyorsun” demek, kardeşliğine ve bununla beraber imanına ihanet olur. Günaha çekmeye çalışırsa uzak durulur, uyarılır. Buğz ile kastedilen şahsına değil, günahına duyulan kerih görme duygusudur.
Ebu Derda (r.a.), “Kardeşinize sövmeyiniz, sizi onun durumuna düşürmekten koruyan Allah’a hamd ediniz. Kardeşinize buğz da etmeyiniz ancak onun ameline buğz ediniz.” diyerek, bize bu konuda güzel bir ölçü vermiştir.
Peki gayrimüslimlere buğz edilir mi?
Yahudilerin “Üzeyr Allah’ın oğludur” demesi, ya da Hristiyanların “İsa Allah’ın oğlu demesi” şirktir. İslam şirke karşıdır. Dolayısıyla insanların şahsına karşı kin ve nefret beslemek değil; şirkinden dolayı bir ikrâh duygusudur buğz etmek. Yoksa bir Yahudi veya Hristiyan bir aile ile komşuluk ediyorsak, dinimizce bizim üzerimizde komşuluk hakları vardır. Malını gasp edemez, ortada bir sebep yokken onlara zarar veremeyiz. Yüzüne hakaret bile edemeyiz. Fakat onların inancına da sempati besleyemeyiz.
Dinimize kastetmedikleri bu yolda bir icraatte bulunmadıkları sürece gösterdiğimiz bu tavrı İslamofobiyi yani islam karşıtlığını destekleyen akademisyenlere, bloggerlara ya da politikacılara karşı “hoşgörü” adı altında sergilemek ve bu davranışları onaylamak ise Müslümanlardan beklenemez. Bu tarz uygulamaların sonucunda ortaya çıkan sonuçlarda müminlerin zararına olan her şeye, dünyanın başka bir yerinden bir Müslümanın gerektiği karşılığı vermesi gerekir. Çünkü Allah (c.c.) için buğz etmek imandandır.
Yorumlar