Âb-ı Hayat

Cânânı Aramak

3

Hikem-i Atâiyye‘de 129. Hikmette şöyle geçiyor: “Cenâb-ı Hakk’ın rubûbiyet vasıflarıyla taalluk, kulluk vasıfları ile tahakkuk etmek suretiyle hasıl olur.

Hepimiz biliriz, Allah Teâlâ “Elestü bi rabbiküm” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) diye hitap ettiğinde bizler “belâ” yani “Bilâkis! Elbette sen bizim Rabbimizsin!” dedik. Dünyaya geldiğimizde ne olursa olsun Rabbimiz olarak Allah Teâlâ’yı unutmayacağımıza dair bir  ahdimiz vardı. Ve fıtratımız, kendisine yüklenmiş ve son kontrolü de bu şekilde sağlanmış olan bu yazılımı gayet iyi tanıyordu. Esasında özümüz ahdine gayet sadık ama onu da ara ki bulasın.

İnsan ömür boyu hep ezelden aşina olduğu o cânânı  arıyor. Bulamadıkça, aradığının fanide olmadığını anlıyor. Nasreddin Hoca’nın yüzük fıkrası misali. Hoca samanlıkta kaybettiği yüzüğünü evin önü aydınlık diye orada arar. “Neden kaybettiğin yerde aramıyorsun?” diye soranlara da “Orası karanlık.” cevabını verir. Bizleri ibret nazarıyla bakmaya yönelten Nasrettin Hoca, önce neyi nerede kaybettiğimizin üzerinde düşünüp onu fark etmeye sevk ediyor. Ve âdeta “İş olsun diye, âdet yerini bulsun diye arama. Kaybettiğini fark et, bulmaya niyet et, o idrak ve niyetle ara. Doğru yerde ara.” diye yol gösteriyor.

Allah; asırları, insanları silip yeniden yarattığı şu alem çarklarında her şeyin rubûbiyeti yani Rabliği ile cereyan ettiğini gösteriyor. Atâullah el-İskenderî Hazretleri, “Perde arkasında oynatan eli unutma, rubûbiyyetini fark ediyorsan sen de kulluğunu göster. Samimi olarak, elinden geldiği kadar kulluk vasıflarını ortaya koymaya gayret et.” buyuruyor.

Bu fark edişin şükrü ubudiyet, yani kulluktur. Bu şükrü yerine getirmemek iki ihtimalden olabilir demişler. Ya fark ettiği halde küfre gitmek, yüz çevirmek ya da henüz O’nun Rabliğini bilmemek.

İnsan Allah’ın rubûbiyetini bilmeyince bazen bir takım mazeretlerle kulluğunu erteler. Şu işlerle yoğunum; şu günahlarım, kötü huylarım var; onları bertaraf ettikten sonra mükemmel olarak yapmak istiyorum gibi mazeretler insanı oyalar. Halbuki Allah muhabbetini mükemmele veriyor değil ki, tam tersine mükemmeliyetinden bizim gibi nâkıslara veriyor.

Bugünün işini yarına erteleyenler helak oldu.” buyuruyor Efendimiz. Bununla ilgili Hz. Mevlâna şöyle der: “Hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun. Fakat, bil ki günler geçtikçe o dikenler büyüyüp güçleniyor, sense güç kaybediyorsun. Dikenler dinçleşiyor, sense giderek ihtiyarlıyorsun…

Şunu unutmayalım ki ümit ettiğimiz istikamet, bizim ileriye erteleyişimizle asla bize ulaşmaz. Bir gün tövbe nasip olsa bile, belki de en önce bu sözden dolayı tövbe etmeliyiz. Ömrün de hidayetin de sahibi biz değiliz ki vaktini tayin edelim.

Bir sonraki hikmet de bu sözle çok alâkalı olduğu için beraber zikredelim: “Allah Teala insanların mallarını gasp etmekten, hakkında haksız iddiada bulunmaktan dahi seni men etmişken, acaba alemlerin Rabbi olduğu halde ilahi vasfını sahiplenmeyi senin için mübah kılar mı?” (Hikem-i Atâiyye, 130. Hikmet)

Atâullah el-İskenderî hazretleri önceki sözde “Her şeyi Allah’ın rubûbiyetiyle alakalı gör, bunun gerektirdiği şekilde ubudiyetini de yapmaya çalış.” demişti. Bu sözde de, “Sakın kendim kulluk ediyorum zannına düşmeyesin.” diyor. “Allah mahlukatındaki bir şeyi bile gasp etmene, sahiplenmene izin vermezken kendi zatına ait olan kudreti, hidayeti, istikameti, muvaffakiyeti senin kendinde görmene müsaade eder mi?” diyerek iman, ibadet, hidayet velhasıl bütün güzelliklerin ancak Allah’ın kudretinde ve O’nun lutfûyla olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Yazı Yurduna Hicret

Önceki içerik

3 Yorum

  1. Ruha şifa bir yazı olmuş maşallah 💚 Rabbim cc sıfatlarını kendimizde görmekten muhafaza etsin. Herşey onun lütfuyla elhamdulillah. Gayretimizi arttırsın, kulluğumuzu güzelleştirsin, O’na cc ve Resul’üne sav yaklaştıracak vesilelere ülfet ettirsin inşallah

    1. Aminnn inşallah 🌹

  2. Fesubhanallah

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir