Dedim ki Çifte Minareler’e “Siz asırlardır burada yerde durup göğe doğru bakıyorsunuz. Hele bi söyleyin oradan nasıl görünüyor yer ahalisinin hali!”
“Sorma” dediler.
“Yeryüzündeki çocukların acı çığlıkları semavatta tarif edilmez bir şeyi hazırlıyor.”
“Nasıl yani? Bizim bildiğimiz azaları kopmuş, babasının kefenini açıp yanağından son bir kere ağlayarak öpen, gözyaşının damlası ile hayat bulabileceğini umduğu cesedin başındaki çocuğun feryadı mı?
Yoksa açlıktan susuzluktan çığlık atacak mecali kalmayan kocaman kararmış gözleri ile gök kubbeyi delen, iki kemik olmuş çocuğun feryadı mı?
Yoksa kefenlenmiş annesi bir tarafta ve kefenlenmiş babasının arasında, kimsesi kalmamış çocuğun feryadı mı?”
Sordum da sordum. İçim öyle dolmuş ki…
Sonra Çifte Minareler,
“Her çığlık semavatta yeni bir bölük asker oluşturur.
Öyle dünya askerine ve silahına benzemez, hayal bile edemezsin. Bu bölükler büyük taarruza hazırlanıyor. Müşterisi tamam olunca öyle bir intikam alınacak ki… Senin safın belli olsun. Geldiklerinde yeşil misin, mavi-beyaz mısın? Ona göre nişan alıyorlar. Mavi beyazlardan yersen rengin bulanıklaşır ona göre!” dediler.
“Kurban olduğum Çifte Minareler ben sadece sizin turkuaz mavinize hayranım. Asırlardır huzur bu turkuaz mavisinde. Kalıbımız turkuaz mavisi kalbimiz yeşil Elhamdülillah!” dedim.
“Az daha sabır!” dediler.
Yorumlar