Büyük bir akıma öncülük eden bu eser 1872’de Claude Monet tarafından yapılmıştır. Eserde mavi rengin çoğunlukta kullanıldığını, iki küçük tekneyi ve doğmak üzere olan bir güneşi görmekteyiz. Fransızca Soleil Levant olarak adlandırılan eserin dilimiz karşılığı Gün Doğumu‘dur.
C. Monet bu eseri verirken kendi döneminde alışık olunan resim anlayışının dışına çıkıp atölyede resim yapmak yerine doğayı izlemeyi, izlediğini hissetmeyi ve yansıtmayı tercih etmiştir. Diğer ismi İzlenim olan bu eserle İzlenimcilik akımının (Empresyonizm) öncüsü olmuştur. Monet, gözlemlediği manzarayı realistler gibi birebir yansıtmak yerine kendinde uyandırdığı duygularla harmanlayıp aktarmayı tercih etmiştir. Belirgin fırça darbelerinin yanı sıra kesik kesik atılmış fırçalar, gelişi güzel yapılmış yansımalar ve suya düşen gün doğumu…
Monet’in bu tabloda çocukluk yıllarında taşındıkları sahil kent La Havre’yi izlediği ve aktardığı bilinmekte. Yalnızca bakıp aktarmadığını, ona hissettirdikleri ile aktardığından söz etmiştik. Monet’in bakıp hissettiklerini yahut gün doğumunu izlerken onu üzen, mutlu eden anılarını aynen hissedemeyeceğimiz aşikar. belki de asıl soru şudur, bu tablo bizde ne gibi duygular uyandırıyor?
Durup biraz izleyelim, sessizce Monet’e kulak verelim. Duymak için ilk olarak susmak, sonra da dinlemek gerektiği herkesçe malum. Peki duymak ve anlamak için mi susuyoruz yoksa konuşacak bir şey bulup cevap vermek için mi?
Kemal Sayar’ın şu sözünün buraya uygun düşeceği kanaatiyle bu kısma iliştiriyorum: Sessizlik susmak değil bir başkasının kelimelerini düşünmektir.
Bu güzel eseri dinleyip hangi yolculuklara çıkacağınızı, en son hangi anıda kendinizi bulacağınızı merak ediyorum doğrusu. İyi seyirler ve iyi dinlemeler.
Yorumlar