İçine atıyordu.
Tıka basa doluydu ama içine atıyordu. Kurtulmak istiyordu artık. Hepsini boşaltmak. Ama evrende bunları boşaltabileceği tek bir yer bile yoktu sanki. Çöp dolu bir çuvaldı içi. Peki bir çuval ne kadar kötü kokardı?
Her gün onunla baş başaydı. Çöpün mide bulandırıcı kokusuna dayanamıyordu artık. En dayanılmaz koku zayıflıkları, zaafları ve günahlarından geliyordu. Neler yoktu ki orada. İçinde sevgi olmayan cümleler, yalnız kalma korkusu, ölüm korkusu, yok olma korkusu, arkasında bir şey bırakamama korkusu, iyi insan olamama korkusu, daha bir çok şey ve onların kokuları… Gerçekleşme ihtimali olmayan hayallerini de içine atıyordu. Aramızda kalsın en çok da onlar kokuyordu. Halledemediklerini, mahrumiyetlerini, gözyaşlarını ve öfkesini attığı gibi atıyordu onları da.
Güzel şeyler de çürüyordu içine atınca, deniz dalgasının sesi, toprak kokusu ya da. Yaprakların damarları kaybolup yok oluyordu içine atınca. O yüzden güzel şeyleri içine atmak istemiyor herkesle ama herkesle paylaşıyordu. Dışardaki insanlar onu neşeli, canlı, şen şakrak biri olarak tanıyor, böylelikle içindeki çöp kokusunu kimse duymuyordu. Derdini anlatanları da dinliyor sonra onları da içine atıyordu. Koku, atılan her şeyle daha da artıyordu. Nereye gitse bu çuval da yanında geliyordu. Kendini çöplük gibi hissetmek ile kendini bir çöplüğe çevirmek arasında sıkışıp kalıyor, bu kısırdöngüde kayboluyordu. Ne yapmalıydı, çöpleri dönüştürmeli miydi bir şeylere? Mesela tecrübeye veya onun gibi bir şeye. Bilmiyordu.
Düşündü, düşündü, düşündü.
Sonunda üstüne çıkmaya karar verdi. Çöplerin en üstüne… Çuvalı aldı, hepsini yere boşalttı. İşte şimdi bir çöp dağı duruyordu karşısında.
İllaki bir şeylerin üstüne basacağız dedi. Çöpleri temizlemek, kurtulmak gereken şeyler olarak düşünmüştü basamak yapana dek.
Çöplere basa basa en üstüne çıktı. En güzel zafer pozu en yukardan verilirdi.
Yorumlar