Âb-ı Hayat

Övgü

0

İnsanlar sende olduğunu düşündükleri iyi nitelikler sebebiyle seni medh ettiklerinde sen de nefsinde olduğunu bildiğin kötülenmeye müstehak hallerden dolayı nefsini zemmet.(Hikem-i Atâiyye, 146. Hikmet) 

İnsanların ekserisi övüldüklerinde kendilerini unuturlar. Her övüldüğünde, nefsindeki  kötü halleri hatırlaman amacıyla bu övgü senin için bir bahane ve vesile olsun diyerek kişiyi ikaz ediyor Atâullah el-İskenderî. Kendisinin bir mürşid olduğunu hatırlarsak bu ikaz, aynı zamanda bir terbiye şeklidir. Mürşid müridine hadiselere nasıl bakacağını ve onları nasıl yorumlayacağını öğretir. Tasavvuf erbabının aktardığı şekli ile, övüldüğünde daima kendi kendini muhasebe eden, eksiklerini yanlışlarını düşünen bir mürid rüyasında kendisine nurani bir güzellik dahi gösterilecek olsa, rüyayla verilen o iltifatı, Allah’tan bir ikaz olarak alır ve tüm dikkatini bir kabahatini fark etmeye sarf eder.

Hikem-i Atâiyye‘de konu şöyle devam eder:

Mümin o kimsedir ki kendisinde görmediği güzel bir sıfattan dolayı övüldüğünde Allah’tan utanır.(Hikem-i Atâiyye, 147. Hikmet)

Bundan önceki sözlerde arif kişiden bahsederken, rububiyeti fark edip kullukta daim olmaya gayret eden kişiye, Allah kendi vasfından verir, kendi ahlakına bürür demişti. Hadiseye böyle bakan kişi övüldüğü vasfın kendisine ait olmadığını, Allah’a ait olduğunu bildiği için Rabbinden utanır, içinde O’na karşı bir mahcubiyet oluşur.

El hayâu mine’l-iman hadisi de buna delâlet ediyor olsa gerektir.

İnsan övüldüğünde estağfurullah der. Tasavvuf ehli bu istiğfarı üç şekilde yorumlamışlar. İlk olarak; övüldüğünde insan nefsî bir zevk alır, bundan dolayı estağfirullah diyerek hemen nefsini teskin eder.

İkinci mânâsı bu güzelliğin veya güzel vasfın sahibi ben değilim, Allah’a ait, Esas övülmesi gereken Allah varken benim övülmemden dolayı Allah’tan utanıyorum, estağfirullah şeklindedir.

Üçüncü mânâ için de şöyle diyebiliriz: Bu övüldüğüm vasıf Allah’ın bana bir lütfudur. Allah bu ilmi (veya mürüvveti, cömertliği..) benden aksettirdi, benden gösterdi. Benden bu güzelliği yansıtan Allah’a layık güzel bir kul olamayışımdan dolayı utanıyor ve estağfirullah diyorum.

Övgüye dair devam eden sözleri de paylaşarak yazımızı tamamlayalım.

“İnsanların en cahili kendi yakîn ilmini, insanların zannına terk ve feda eden kimsedir.” (Hikem-i Atâiyye, 148. Hikmet)

Bu sözde ise dolaylı olarak övgüye atıf var. Dikkat edersek burada insanların ilmi değil, zannı diyor. Mesela Türkiye’deki en iyi doktor olmadığını kesin olarak bilen bir kişi, çevresindeki insanların zannı veya gaza getirmesiyle “herkes benim Türkiye’nin en iyi doktoru olduğumu söylüyor, herhalde en iyisi benim” derse insanların zannını kendi kesin bilgisine tercih etmiş olur. Bu zanna inanmaya başlaması, onun insanların en cahili olduğunu gösterir. Ataullah el-İskenderî de insanları nefsin iltifatlarla aldanabileceği tuzaklara karşı uyarıyor.

Cenabı Hak ehil olmadığın halde sana övgü ile insanları iltifat ettirirse, sen de Hak Teala’yı ilahi şanına layık olan vasıflarla medh ve sena et.(Hikem-i Atâiyye 149. Hikmet)

Kibir yapan kişi bazen kendisini öven kişiyi beğenmeyerek, bu mu beni medheden, diye yukardan bakar. Onun estağfirullah deyişinde de bu kibir belli olur. Bu hikmet sen liyakatsiz olduğun halde Allah seni övdürüyorsa bil ki; bu halinle bile senin O’nu övmene müsaade ediyor, bundan mahcubiyetle Allah’a hamd et, O’nu medh ve sena et diyerek hamde yegane layık olanın Allah olduğunu ve insana nasıl bir kıymet verildiğini hatırlatıyor.

Övüldüklerinde zahidler zümresi medh ve sena’yı halktan bildiklerinden sıkılırlar. Arifler ise övgüyü Hak’tan müşahede ettiklerinden dolayı memnun olurlar.(Hikem-i Atâiyye 150) 

Her şeyi Hak’tan bilen arifler, övgüleri de Allah’ın mülkünde Allah’tan bir  teyid ve teşvik olarak alırlar ve onlara gösterilen şekliyle inançları doğrultusunda safâyla yürürler.

Geri Dönüştürülemeyen Plastikler için Yeni Uygulama

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir