Güncel

Dana Kıyma 5 Lira

1

Amerika’nın güzel yanlarından biri de et fiyatlarının gerçekten çok ucuz olması. Amerika’da yaşayan Türkler bunu her fırsatta dile getirir. Ülkede kıymanın kilosu, kalitesi ve yağ oranına göre 7 ile 13 dolar arasında değişiklik gösterir. Asgari ücretin ise ortalama 1500-2000 dolar civarında olduğunu düşünürsek ete ulaşmak toplumun her kesimi için kolay gibi duruyor.

Sadece et mi?

Paketli gıdalar ve içecekler de oldukça ucuz. Toplu halde 30’lu teneke kola alıyorsunuz, tanesi 1 dolardan daha ucuza geliyor. Şekerli ve gazlı içecekler sudan ucuz. Bu arada bir üründen ne kadar çok alırsan, birim başına o kadar az ödüyorsun. 30 al 10 öde gibi. İnsanlar su gibi gazlı ve şekerli içecek içiyorlar. Et ve meyve-sebze gibi taze gıdalar da toplu alınca daha ucuza geliyor.

Arabaları desen en küçüğünden en büyüğüne, fiyatlar 20 bin ile 40 bin dolar arasında değişiyor. Türkiye’deki gibi araba vergileri olmadığı için 30 bin dolara sıfır kilometre bir SUV (eskilerin tabiriyle “cip”) alabiliyorsunuz mesela.

Yetmez diyenlere;

Amerikalılar spor yapmayı çok seviyorlar. Her yerde koşu parkurları var. Türkiye’de 500 lira olan bir spor ayakkabısını burada 70 dolara alabiliyorsun. Bizim piknik kültürümüz gibi kamp kültürü var, sürekli kampa gidiyorlar. Çadır desen 60 dolara en kralını alıyorsun. Türkiye’de lüks olarak değerlendirilen tenis burada çok yaygın. Her yerde tenis kortları var. Türkiye fiyatı 900 lira olan en iyi marka bir tenis raketini 50 dolara alabiliyorsun.

Bu ve benzeri örnekler saymakla bitmez. Amerika’da yaşamaya başlayınca bütün bunlardan yararlanmaya ve değişik deneyimler edinmeye başlıyorsunuz.

Market alışverişlerinde sınır tanımıyorsunuz mesela. Zaten öyle bir tüketim çılgınlığı var ki insanların dağ gibi malzemeyle dolu market sepetlerinin yanında sizinkinin lafı olmuyor. Sonra bir de araba alıyorsunuz. Böylelikle toplu alışverişleri taşımak da dert olmuyor. 30’lu kolalar, kilolarca etler, meyveler, sebzeler…

Gelgelelim zamanla fark ediyorsunuz ki bayram seyran değilse, düğün dernek yoksa, o kadar taze gıdayı vaktinde tüketmek imkansız. Hadi kola gibi paketli gıdaları kilere yığarsın, eti de buzluğa kaldırırsın da meyve-sebze dolabın köşesinde çürümeye mahkum oluyor. Günün sonunda, daha ekonomik olsun diye fazla fazla almanın aslında pek de mantıklı olmadığını anlıyorsun.

Diğer tarafta tenis raketi çok ucuz diyorsun onu alıyorsun. Herkes kampa gidiyor, çadır çok ucuz diyorsun onu alıyorsun. Kıyafet alışverişinin zaten sonu gelmiyor. Gıda alışverişi için gittiğin markette bile çok uygun fiyatlara çorap-çamaşır satılıyor. Al al al… Eyvallah her şey çok ucuz da bir yandan her gördüğüne düşüp öte yandan da Amerikalılara ayak uyduracağım derken elde para kalmıyor. Bu farkındalıkla biraz daha frenlemeye başlıyorsun kendini.

O zaman diyebiliriz ki Amerika, insanın kendini kontrol edebildiği sürece hem ekonomik hem de sosyal açıdan yaşamak için mükemmel bir yer,

mi acaba?

Şimdi bu kadar mal biriktirmenin ve bu israfın manevi etkilerini bir kenara bırakıyorum.
Karşı köyün sağırının duyduğu “paketli gıda”ların sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini de bir kenara bırakıyorum.
Arabaydı, -kira bile olsa- evdi derken bunlar için ödenen dönemlik zorunlu sigorta ve bakım masraflarını da bu yazıda dile getirmeyeceğim.

Gelin biz herkesin az çok haberdar olduğu, Amerika’nın kanayan yarasını ele alalım:

Sağlık Sistemi.

Bunu da en iyi, bu yaranın acısını çeken Amerikalı bilir deyip “Gardaş nolacak bu Amerikanya’nın sağlık sistemi?” diyor ve mikrofonu onlara uzatıyoruz.

Türkiye ile Amerika’nın birçok açıdan farklılığının tartışıldığı uzun bir sohbetin sonunda bir arkadaş diyor ki;

“Keşke burda da dışardan alınan birçok şeye ulaşmak o kadar kolay olmasa da toplumun her kesiminin faydalanabileceği bir sağlık sistemimiz olsa. Çünkü et yemeden, tenis oynamadan, kampa gitmeden yaşayabilirsin ama sağlığın olmadan yaşayamazsın.”

Devlet sigortası diye bir şey yok. Özel sigorta yaptırmak zorundasın. Bir soğuk algınlığı için gidiyorsun, sigortana rağmen en az elli dolar ödüyorsun. Diş ile ilgili bir şikayetinin olması adeta lüks çünkü sigortaları ve tedavi masrafları çok tuzlu. En kötüsü ise kronik rahatsızlığı olan insanların durumu. Düzenli olarak kontrole gitmeleri ve ilaç almaları gerekiyor. Ömür boyu borç ve hastane masrafı ile boğuşuyorlar.

İnsanların sürekli spor yapmaları da, kimsenin güvence altına almadığı sağlıklarının tamamen kendi sorumluluklarında olmasından kaynaklı. Aslında En büyük korkuları; gençliklerinde çalışıp, ihtiyarlıklarında bütün birikimlerini hastaneye yatırmak ya da daha kötüsü, kalan üç günlük ömürlerinde dağ gibi borcun altına girmek.

B. Göksoy
Amerika'dan bildiriyor.

    Akik Taşı ve Özellikleri

    Önceki içerik

    Mutlu Gün Kurabiyesi

    Sonraki içerik

    1 Yorum

    1. Desenize dışardakine neon ışıklı Amerikanya rüyası, içerdekine fason bir markadan ibaret.

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir