Bir önceki yazımızda hayat boyu geçtiğimiz yollardan bahsettik, şimdi birdenbire bu Orhan Gencebay şarkısına nereden geçtik diye düşünebilirsiniz. Gelin görün ki hayat aklımızın alamayacağı muazzam bir plan dahilinde ilerleyen olaylar örgüsüdür.
Geçen gün yolda araba ile giderken radyoda bu şarkı çalıyordu. Aklıma yıllarca Orhan Baba’nın şarkıya neden bu ismi verdiğini anlamadığım bu adamın diline ne olmuş ya huu, diye kafa yorduğum ve işin içinden bir türlü çıkamadığım zamanlar geldi. Ta ki bir gün internette bir araştırma yaparken “dil” kelimesinin aslında Farsça bir kelime olduğu ve “yürek, gönül, kalp” anlamına geldiği bilgisi karşıma çıkana kadar. Evet şarkıyı anlayabilmiştim sonunda! Orhan baba işinin gerçekten ehli olduğunu göstermiş, harikulade bir kelime oyunu yapmıştı. Anlatılamayan, sözcüklere sığmayan derin yaralarımızın saklı olduğu gönlümüze karşı söylenen bazı sözlerin bizi ne kadar incittiğini nameleriyle anlatmaya çalışmıştı.
Türk Dil Kurumu “dil” kelimesi için, “İnsanların, duygu ve düşüncelerini bildirmek amacıyla kelimeler ya da işaretlerle yaptıkları anlaşma” açıklamasını yapmış.
Ben de bugün “dil”in bizim için ne kadar hayati olduğunu, söylediğimiz sözlerin hayatımızı nasıl etkilediğini hatta belirlediğini, “dile getirdiklerimize” ne kadar dikkat etmemiz gerektiğini, sizlerle paylaşmak istedim.
Hadi, zihnimizde bir yolculuğa çıkalım. Size en son söylenen güzel sözü ve sizde yarattığı duyguyu hatırlamaya, hissetmeye çalışın.
Yüzünüzde ufak bir tebessüm oluşmuştur diye düşünüyorum. Belki zor bir günün ardından gelen bu “olumlu” sözcükler size bir nefes olmuş hatta mutluluk hormonları salgılamanıza yardımcı olmuştur.
Şimdi de size en son söylenen; içinde nefret, hakaret, iğneleme barındıran, olumsuzluğa dair ne varsa, onu aklınıza getirin ve kendinizi bir dedektif gibi izleyin. Tam olarak ne oluyor orada? Nasıl bir tepki veriyor bedeniniz? Hisleriniz nasıl? Biraz önceki gülümseme nereye gitti?
Tıpkı bir silah ya da kılıç yarası gibi incitir, kanatır, acıtır bu sözler bizi. Ve bu sözler kodlanırlar bilinçaltımızda, sonra çığ gibi büyüyerek kocaman bir kar topuna dönüşürler.
Kelimelerin gücünü fark eden bilim adamları, 70’li yılların sonunda NLP yani Neuro Lingustic Programming adında bir model ve metodolijiyi geliştirdiler. Bu model güzel Türkçemize Nörolinguistik Programlama ya da Beyin Dil Programlaması olarak çevrilmiştir.
Dilin diğer bir kullanımı, iç haberleşmemiz yani düşünme ile ilgilidir. Söylediklerinize dikkat edin derken bahsettiğimiz işte tam da bu nokta. Yaşadıklarımızı, deneyimlerimizi kendi süzgecimizden geçirir ve kendi “dil programlamamızı” fark etmeden oluştururuz.
NLP, uyguladığı tekniklerle kişinin bu programlanmalarını değiştirerek başarıyı elde etmesi, arzu ettiği hedefler doğrultusunda değişmesine yardımcı olmaktadır. O kadar etkilidir ki NLP; eğitimden finansa, siyasetten sağlığa kadar tüm sektörlerde yıllardır etkili bir biçimde uygulanmaktadır.
Demek ki söylemlerimizi değiştirirsek, dilimizi yeniden olumlu yönde programlarsak önce kendimize çok büyük bir iyilik yapmış oluruz sonra da karşımızdaki insanın “kalbine, gönlüne” hitap etmiş oluruz. Özelikle anne-babaların 0-6 yaş aralığında çocuklarına kullandığı dil, çocuğun gelişiminde çok kritik bir rol oynar. Burada, fark ettiğiniz gibi eğitimci şapkamı giymiş oluyorum elimde olmadan.
Yazımı tekrar “koç” şapkamı takarak nihayetlendireceğim. Yeni bir yıla girmişken diyete başlayacağım daha çok spor yapacağım gibi dileklere geçmeden önce bu sene başka bir şey dileyelim ki dua niyetine geçsin. Güzel sözler söyleyelim içimizi ısıtan, su-i zanlarımıza kulak vermeyelim, hüsn-ü zan ile anlaşalım. Ve Hz. Mevlânâ’nın muhteşem sözünü hatırlayalım;
Kalp deniz, dil kıyıdır,
Denizde ne varsa, kıyıya o vurur.
Müthiş bir yazı. Severek bayılarak ve hatırlayarak okudum. Babannemin bir manisi geldi aklima. Denk dur dilim, döverler seni kilim kilim 🙂 çok teşekkür ediyorum
Farkettim ki uzun süredir Orhan Gencebay’ın dil yarasını dinlememişim, bu yazıyı okuduktan sonra dinleyince bambaşka bir şarkıyla tanış olma hissi başladı tabi..
Teşekkür ederiz 🌸