Merhaba kıymetli okurlar,
Akış kelimesini hepiniz duymuşsunuzdur. Günümüzde özellikle bir sosyal medya terimi olarak kullanılan bu kelime hepimizin az çok hayatının bir yerinde duruyor. Sosyal medya hesaplarında takip ettiğiniz (ve maalesef etmediğiniz) kişilerinin paylaşımlarını gördüğünüz ana ekran bölümü timeline/akış olarak adlandırılıyor. Kendi özünde geçip gitme anlamı barındıran bu kelime bir süredir neredeyse hepimizin takılı kaldığı bir yerin adı olmuş vaziyette.
Sanal mecralarda pek çok şey harflerle ifade edilse de kelimeler yalnızca bir yazılı ifade aracı olmaktan çıkarak anlık sohbetleri de beraberinde getiriyor. Bazen diyalog bazen de monolog şeklinde ilerleyen bu konuşmalar dilin mecrası içinde aslında hayatımızı da etkiliyor. Konuşma dilinin gerçekliğinden, yazı dilinin saygı ve nezaketinden uzak bir oluşum şeklinde hayatımıza dahil olan sosyal medya dili tabiri caizse bizi kendi akışında sürüklenmeye, kendisine ait tabirleri kullanmaya zorluyor. İster inanın ister inanmayın insan en çok konuştuğu dil ile şekilleniyor.
Gerçek bir sohbet sırasında çoğu kez hallerimizi birbirimize aktarır, anlatır bazen de setrederiz. Konuşma içimizden dökülendir. Konuştukça dilin sayısız açığa çıkışları bizi dönüştürürken biz de zihnimizin sayısız hareketiyle onu dönüştürürüz. Hayır diyelim hayır olsun deriz örneğin.
Dil aslında içimizden geçenleri yansıttığı kadar yansıtmadığını düşündüğümüz bir özelliğe sahip. Söylenen kadar söylenmeyen de var ve bu ikisi aynı anda bir arada. Öyle ya anlatmak için değil örtmek için de konuşuruz, açıklamak için değil gizlemek için de konuşuruz, olduğu gibi sunmak için değil saptırmak için de konuşuruz.
Konuşurken sadece iletişim kurmayız, güncel tabir ile söylemek gerekirse bir içerik üretir, bir birikim ortaya çıkarırız. Dilde boşluk yoktur, her şey yerli yerinde kendini gösterir. Dilin yerli yerinde kullanılması anlamı paylaşılabilir kılan bir özdür. Dil sadece iletmez, insanı fiile götürür ve yaptırır. Yani konuşmanın kendisi bir eylem olduğu kadar pek çok eylemin de başlangıcıdır. İnsan konuştukça var görünür. Bunun için eski felsefe insanın ayrılmaz niteliği olarak nâtık yani konuşan oluşunu vurgular.
Dil ile birlikteliğimiz gündelik akış içerisinde geçmiş ve geleceğe ilişkin beklenti ve kavrayışları da içinde taşır. Konuştukça hafızamız ve bizi dinleyenlerin hafızaları arasında ortaya çıkan zincirleme etkileşim söylediklerimize zaman içinde ve zamanı aşkın bir nitelik kazandırır. Bu yüzden konuştuklarımız ve dil ile konuşma üzerinden gerçekleşen irtibatımız her zaman yeniden düşünülmeye, hatırlanmaya ve farkına varılmaya değer bir etkinliktir.
إِن الْكَلَام لفي الْفُؤَاد وَإِنَّمَا
جعل اللِّسَان على الْفُؤَاد دَلِيلا
Söz ile ilgili atıf yapılması adet olan bu beyitte denildiği gibi “Söz gerçekte kalpte bulunandır ancak lisan onun bir göstergesidir.” Dil sayesinde varlık ve bilgiye ilişkin yatkınlıklarımız, kavrayışlarımız karşılık bulur. Böylece dil içtekinin yansıması olarak görünür. Ancak bu yansıma birebir değildir çünkü konuşma sırasında içteki kesintisizlik kesintiye uğratılmakta, manadaki sınırsızlık belli kalıplara katılarak kullanılmaktadır. Bu durumda dilin varlığımıza ait yönü zihinsel alışkanlıkların sınırlayıcı tarafı ile karşılaşır. Dil insanın en üretken olabileceği etkinlikmiş gibi gözükse de konuşmanın aynı zamanda kendini ve anlamı tüketen bir tarafı da vardır.
Dil ile birlikteliğimizi sorgulanabilir kılan, dilin yeterliliğini tartışmaya açılabilir kılan, söylenilenlerin doğruluğunu ve tamamlayıcılığını sürekli yeniden konumlandırmaya mecbur bırakan da budur. Varlıktaki tekrarsız işleyişe karşı dildeki tekrarlı alışkanlıkların tüketici ve indirgeyici karşılaşması… Burada dilin yetmezliğini, sözün kifayetsizliğini, sükutun yüceliğini, susmanın kemale erdiriciliğini öğüt veren söyleyişleri böylece tekrar hatırlarız.
İlahi kelamın muhatabı olan bizler için susmak ve dinlemek elzem olan olsa da söz söylüyor olmanın açtığı alan ve dilin kısıtlı dairesi içinde içimizden geçenin karşıya hangi mana ile gideceğini tartmaya yönelik çabamızın ürünü olan üslubumuz kimliğimizin büyük bir parçasını oluşturur. Gerçek bir sohbete kıyasla iletişim imkanlarının daralıyor gibi göründüğü fakat anonimliğin verdiği güçle sınırların genişlediği sanal mecralarda da bu böyledir. Parmak uçlarımızdan etrafa dağılan her harf dilimizin ve dolayısıyla kişiliğimizin konuşan birer temsilcisidir. Bu farkındalık ve bilincin güçlenmesi niyeti ile bu günlerde farklı veçheleri ile birlikte dil meselesini işlemeye çalışacağız.
Sokak’ta buluşalım!
Yorumlar