Sami Efendi’nin kaleminden h. 1318 tarihli celi sülüs hatla yazılmış bir levhaya bakıyoruz. Okunuşu ve manası şöyledir: “Allahu veliyyü’t-tevfîk, ni’mel mevlâ ve ni’me’r-refîk: Başarıyı sağlayan Allah’tır, O (c.c.) en iyi dost, en iyi yardımcıdır.”
Hattat Sami Efendi hoş sohbet ve latifeli bir zatmış. Sohbetlerinde bulunan Tevfik Paşa onu dinlemekten son derece keyif alırmış. Hattat İsmail Hakkı Altunbezer’in anlattığına göre bir defasında gülmekten kendini kaybedip oturduğu sedirden aşağı kayarak yere düşüvermiş.
Sami Efendi’nin Tevfik Paşa ile tatlı bir diş kirası hatırası vardır. Buna değinmeden önce diş kirası neydi onu bir hatırlayalım; kadim geleneğimizde, Ramazan’da saray ve konaklardaki iftara giden davetliler için hazırlanmış hediyelere diş kirası denirmiş.
Bir Ramazan günü Tevfik Paşa konağında iftar yemeği vermiş. Yemekler yenmiş, teravih namazı eda edilmiş, derken sohbetler edilip davetliler birer birer evlerine dönmeye başlamışlar. Bu sırada Tevfik Paşa misafirleri uğurlarken her birinin diş kirasını da takdim ediyormuş. Davetliler arasında olan Sami Efendi ise evden çıkarken en sona kalmış. Tevfik Paşa Sami Efendi’yi “Eh, haydi selâmetle, devletle” sözüyle uğurlarken aralarında geçen bir konuşmayı Uğur Derman, Ömrümün Bereketi‘nde şöyle aktarır:
-İyi amma benim diş kiram nerede?
-Aman Samiciğim, diş kirası misafirler içindir; sen bu evin müntesibisin.
-Yok, ben de isterim…
-Yahû, sana göre bir şey kalmadı ki?
-Ben diş kirası almadan şuradan şuraya gitmem!
Sami Efendi’nin bu sözü üzerine Tevfik Paşa, bilhassa mühimsemez bir tavırla: “Eh, yukarda bir murakkaa (güzel yazılardan oluşan yazı albümü) olacak, onu da bâri sana vereyim.” diyerek iki parmak kalınlığında, hattat İsmail Zühdî Efendi’nin sülüs-nesih murakkaasını getirip Sami Efendi’ye verir.
Meğer Tevfik Paşa gündüzden Beyazıd Camii avlusunda, Ramazan’a mahsus açılan sergiden bu murakkaayı alıp Sami Efendi için önceden hazırlamış. Onu biraz tatlıca kızdırıp öyle vermek istemiş. Sami Efendi daha ilk kıt’ayı açar açmaz heyecandan adeta zamanı unutmuş, sahur vakti gelmiş. Sonrasında sahurunu yapıp murakkaa ile birlikte Fatih’teki evine doğru yol almış. Hattat İsmail Zühdî Efendi’nin bu murakkaası Sami Efendi’nin sanat hayatına ziyade katkı sağlamıştır. O günden sonra da bu albümü elinden hiç düşürmemiştir.
Aşağıda İsmail Zühdi Efendi’nin sülüs-nesih hattıyla yazmış olduğu kıt’ayı seyrinize sunarken; sonrasında da diş kirası geleneğimizden biraz daha bahsetmek isteriz.
Diş kirası geleneği kültürümüzde bir Osmanlı adetiydi. Bizim özümüzde, alan kişi değil -hediyesi kabul edildiği için- veren kişi teşekkür edermiş. İslam ahlâkı böyle değil miydi? Mesela zekatını veren bir kişi aynı zamanda bu yükümlülükten onu kurtardığı için alan ele müteşekkir olmaz mı? Adeta iyiliğin güzelliğin yayılması için adeta hep bir fırsat gözetme halindeymişiz. Diş kirası da bu güzelliklerden biriymiş.
Diş kirası aslında “Hoş safâ geldiniz, hânemizi şereflendirdiniz. Soframız sizinle neşelenip bereketlendi, lokmaları çiğnerken yoruldunuz, müteşekkir olduk.” mâhiyetinde bir nevi teşekkür ifadesiymiş. Aynı zamanda bu ifadede “Teşrifinizle bu iftarın yapılmasına imkân sağladınız.” manasında da bir incelik de vardır.
Ramazan deyince hatıra ilk gelen şeylerden biri de sofradır. Ramazan’da açılan sofraların hem Hak (c.c.) katındaki ehemmiyeti hem de toplumlar arasındaki birleştiriciliği son derece önemlidir. Bu sofralardan kastımız sadece yiyeceklerden oluşan sofralar değil; aynı zamanda Kur’an ve muhabbet sofralarıdır. Gündüz mukabelelerde Kur’an sofraları kurulur, akşam iftar sofrası akabinde teravih namazları kılınır, muhabbet sofrası açılır, birlik olmanın güzelliği idrak edilip yaşanır. Büyükler lâtifeli kıssalar anlatır, küçükler hayran hayran dinlerler. Çaylar, tatlılar, dualar, elden ele gönülden gönüle uzanır.
Ramazan; gelişi sevinç, gidişi hüzün… İnşaallah sonrası bayram. Mübarek olsun Efendim, bu levha da bizden göz kirası olarak kabul edilsin:
Yorumlar