Tunay tüm sarsmalarının, ismi yerine hoş olmayan türlü yakıştırmalarla seslenmelerinin sonunda uyanan kızın durumunu sormak yerine birkaç adım gerisinde, koşarken düşürdüğü değneğini yerden aldı.
Alçin mahmur gözlerle etrafına bakarken doğrularak oturdu. “Yine mi kamptan uzaklaştım?” diye sordu umutsuzlukla. “Neredeyiz?”
Tunay “Ormanın dibinde!” diyerek burnundan soludu. “Bileğine attığım düğümü çözmen mümkün değildi.” Genç kız bir ucu sol eline bağlı, diğeri toprağa uzanan kalın ipi şimdi ayağa kalkmaya çalışan Alçin’in yüzünün önünde salladı.
“Nasıl çözüldüğünü bilmiyorum inan ki” dedi Alçin. Mazur görülmeyi uman sesine utangaç bakışları eşlik etti. “Aslında sen bağlarken gözümü bile kapatmıştım.”
“Eminim sinsi sinsi gözetledin” dedi Tunay. “Bir dahakine gözlerinin tamamen kapalı olmasını sağlayacağım. Artık beni atlatıp uykunda dolanamayacaksın Bürge.”
Alçin başka zaman olsa ona taktığı ada itiraz ederdi ancak ya mahcubiyetinden ya da giysilerinin ıslaklığını yeni fark etmesinden sesini çıkarmadı. Hâlbuki bir türlü uyuduğu yerde uyanmayan kız, onu daha kötü isimler çağırmadığı için kendini talihli saymalıydı.
“Neden ıslağız?” Alçin sorusunun cevabını dereden beklercesine o yöne dönmüştü.
“Suda garip bir yaratık vardı.” Değneğini akan suyun önünü kesmek istercesine dereye daldırdı. Bir kazanı karıştırır gibi uzanabildiği derinliği bulmayı denedi. Sadece su ve taşlar vardı.
Kollarını gövdesine saran Alçin yanına gelip dikilirken titremeye başlamıştı. Tunay umurunda olmadığını düşündü. Kendisi de üşüyordu ancak kızın halinden de marazi bir keyif alıyordu.
“Nasıl bir şeydi?”
“Mavi,” dedi Tunay. Değneğini sudan çıkarıp yokuş aşağı yürümeye başladı. “Mavi olmasına rağmen güzel bir kadın sudan çıktı ve sana uzandı. Zamanında seni bulamasaydım muhtemelen seni de kendiyle birlikte dereye çekecekti.”
Ben de senden kurtulmuş olacaktım, diye düşündü. Ve bana verilen görevi yerine getirmeden köyüme dönemeyecektim. Tıpkı Abay gibi. Bu fikri hızla kafasından attı.
Alçin “O bir Şor olmalı,” diye mırıldandı. Bir yandan da Tunay’a yetişebilmek ve bunu yaparken de bir dala ya da taşa takılmadan yürüyebilmek için çabalıyordu. “Görmek isterdim,” dedi.
“Son gördüğün şey de o kadın olurdu Bürge,” dedi Tunay alayla.
“Yanılıyorsun,” dedi Alçin. “Su İyeleri[1] insanlara zarar vermez. Bu kadar korkmana gerek yoktu.”
“Aman kızımız ne çok şey bilirmiş,” dedi Tunay aksi bir sesle. Yaşlı Udagan’ın anlattığı söylenceleri dinlemekle uğraşmamıştı. Onun yerine oğlanlarla ata binmeyi, ok atmayı öğrenmişti. Bu şekilde aşağılanmış olmaktan dolayı kızı cezalandırmak için adımlarını hızlandırdı. Biraz geride kalırsa belki bu iki kişilik gruptaki korkak kimmiş anlardı.
[1] Su İyesi: Türk, Tatar ve Altay mitolojisinde suyun koruyucu ruhu.
Yorumlar