Eskiler bakır, kurşun gibi âdî mâdenlere iksir denilen maddeyi ilâve ederek gümüş veya altına dönüştürme ilmine kimya derlermiş. Yine kişinin âdî mâdenler gibi olan nefs-i emmâresini temizleyerek güzel ahlâk ve kemâle dönüştürme yolu da kimya olarak adlandırılmıştır. Hatta kimyâ-yı ahmer/kibrît-i ahmer adında bir taştan da bahsedilir ki bu taş değersiz madenleri altın veya gümüşe kalbedermiş. Kendindeki cevheri fark ederek manevi kemalin en yükseğine ulaştırılmış kimseler için de kibrît-i ahmer tabiri kullanılmıştır.
İmam Gazali, saadetin formülünü anlattığı Kimya-i Saadet adlı eserinde insan bedenini kalp sultanı tarafından yönetilen bir şehre benzetir. Bu sultanın veziri akıl, askerleri ise duygulardır. Duygu askerleri, akıl vezirinin komutası altında bulunduğu sürece şehir huzurlu ve güvenlidir.
Modern hayatın keşmekeşi içinde belki de kaybolup gitmek üzere olan insan için bu huzur ve güven ortamını koruyabilmenin temel anahtarlarından birisi “Neden yapıyorum?” sorusudur. Oldukça basit söylenen bu iki kelime insanı çoğu zaman sürü selinden korur ve yaptığı işin manasını keşfetmesine yardım eder. Verilen cevap aklımızı ve gönlümüzü aynı hizaya getirirse öfkeyle kalkılan bir işte sükunet elde edilirken ağırdan alınan bir iyilikte elimiz birden hızlanabilir.
Gelişi ile bahtiyar ve şerefyâb olacağımız Rebîu’l-evvel ayı öncesinde bizler de kendi nezdimizde sizlere bu soruyu hatırlatmak istedik; zira bu ay içinde idrak etmeye çalışacağımız Mevlid Kandili aslında bu iki kelimelik sorunun en güzel cevabıdır.
Sanman taleb-i devlet ü câh etmeye geldik
Biz âleme bir yâr için âh etmeye geldik
Dünyaya gelişimizin manasını fehm ederek atılmışlık hissinden kurtulmak kadar neyi neden yaptığımızı fark ederek boğulma hissinden korunmak da önemlidir. Bizler dünyaya evler çatmaya, koltuklar kapmaya değil sevgiliyi meşk etmeye geldik diyor aşıklar. Onların gözünde su peygamberin toprağına gitmek için akıyor, rüzgar onun kokusunu yaymak için esiyor. Gönül harabesinin taşları kibrît-i ahmer ile hazineye malik oluyor. Alelâde dediğimiz şeylerin içine muhabbet kimyası girince hepsi bizleri rahmet-i rahmana taşıyan yollara dönüşüyor.
Bir yerden bir yere gitmenin binbir türlü yolu vardır elbette. Fakat biz hangisini seçeceğiz önemli olan budur. Her yolun bir hikayesi, her hikayenin farklı kahramanları vardır çünkü. Bütün hikayelerin aynı fanilik sonu ile biteceği bu dünya şehrinde yaşamanın yolları da çeşit çeşittir. Yavaşça başımızı öne doğru eğip ayaklarımıza, yürüdükleri yola ve takip ettikleri ize bakalım.
Umalım ki ayaklarımız bizleri taşıdığımız madeni en güzel şekilde saflaştıracak kişilere, mekanlara ulaştırsın. Muhabbet demiyle demlendirsin, tüm iyilik ve güzelliklerin kendisinden olduğu yaratıcıya ve O’nun habibine yakınlaştırsın.
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl
Biz de bu halkadan mahrum olmamak, muhabbeti Muhammed (s.a.s.) ile bulmak üzere bu ay yolumuzu insana, muhabbete düşürdük. Her kapıda aynı muhabbet lakin ayrı zevk ile sizleri heyecanımıza ortak olmaya davet ediyoruz.
Sokak‘ta buluşalım.
Yorumlar