Edebi-Tarihi

Dünyanın İncisi ”Endülüs”

6

Günümüzde kayıp İslam coğrafyaları ya da kayıp İslam medeniyetleri denilince şüphesiz ilk akla gelen yer Endülüs’tür. Peki, neresidir bu Endülüs? Ne zaman fethedilmiştir? Nasıl ve kimler tarafından idare edilmiştir? Ve en önemlisi bahsedilen medeniyet nasıl inşa edilmiştir? Gelin bu yazımızda tüm bu sorulara ve daha birçoğuna cevap arayarak yitik bir medeniyeti yeniden keşfe çıkalım.

Tarihî Endülüs coğrafyası, İber Yarımadası olarak bilinen bugünkü İspanya’nın yüzde 95’ini, Portekiz’in tamamını ve Fransa’nın yaklaşık yedide birine denk düşen güney bölgesini kapsamaktadır. Müslümanlar 711 yılında, Emevi Devletine bağlı İfrikiye (Kuzey Afrika) Eyâleti Vâlisi Mûsa b. Nusayr’ın ordusunun komutanlarından Târık b. Ziyâd vasıtasıyla İber Yarımadası’na askeri bir çıkarma yapmış ve iki buçuk yıl gibi kısa bir sürede yarımadanın büyük kısmına hakim olmuşlardır. Bu şekilde başlayan Endülüs tarihi, farklı siyasi dönemlerin ardından 1492 yılında sona ermiştir.

Endülüs’te; Endülüs Emevi Devleti, Tavâif-i Mülûk, Murabıtlar, Muvahhidler ve Benî Ahmer Devletleri hüküm sürmüştür. Bu siyasi oluşumlardan kısaca bahsedecek olursak, Endülüs fetihten sonra 756 yılına kadar Emevi eyaleti olarak idare edildi. Daha sonra Abbasi Devleti’nin hışmından kaçan Emevi hanedanı mensupları bağımsız Endülüs Emevi Devleti’ni kurdular ve 756-1031 yılları arasında 275 yıl hüküm sürdüler. 1031 yılından 1090 yılına kadar Endülüs’te yerel hânedanlar, bağımsız beylikler halinde yönetimi sağladılar. Mülûkü’t-Tavâif (1031-1095) diye anılan bu dönemde Endülüs Müslümanları içte ve dışta oldukça zayıflamış hatta yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardı. Daha sonra Murabıtlar ve Muvahhidler devletlerinden yardım almışlar ve bu devletlerin bir eyaleti olarak 1269’a kadar idare edilmişlerdir. Bu tarihten itibaren, 1492 yılına kadar Endülüs’te hüküm süren son İslam hanedanı olan Benî Ahmer devletinin idaresinde kalmışlardır.

Müslüman, Hristiyan, Yahudi olmak üzere üç semavi dine ve farklı birçok etnik unsura ev sahipliği yapan Endülüs coğrafyasının siyasi tarihini kısaca anlatmış olduk. Endülüs Medeniyetinin özelde Avrupa’ya genel çerçevede ise tüm insanlığa bıraktığı büyük mirasın, medeniyetin oluşumunu anlatmaya devam edelim.

Endülüs adı nereden gelmektedir?

Araplar tarafından İspanya için kullanılan sözcük Müslümanların ülkeden tamamen çıkarılmalarından sonra İspanyolca’ya Andalucia şeklinde geçmiştir. Önceleri yalnız “Müslüman İspanyası” anlamında geçen Endülüs (Endelüs) kelimesinin kökeni kesin biçimde tespit edilebilmiş değildir.

Daha önce Vizigotların hâkimiyeti altında büyük bir haksızlık ve zulme maruz kalan bölge halkı, fetihle birlikte Müslüman idaresinin başlamasıyla temel hak ve hürriyetlerini kazandılar. Gerek Hristiyanlar gerekse Yahudiler ve diğer dinî ve etnik ayrımcılığa maruz kalan halklar din ve vicdan hürriyeti bakımından büyük bir rahatlığa kavuştular. Müslümanlar bu temeller üzerine inşa ettikleri yönetim şekli ile etrafı Hristiyan devletlerle çevrili olan bölgede huzur ve güven içinde yaklaşık sekiz asırlık bir süre boyunca yaşamışlardır. Bu elbette tesadüfi bir olay değildir.

Burada bir konuyu özellikle belirtelim. Ehl-i Kitap kabul edilen Hristiyanlar ve Yahudiler; Müslümanlara ait bu yönetim döneminde vezirlik, kâtiplik ve elçilik gibi çok önemli diplomatik görevlere getirilmişler ve bilhassa Yahudiler tarih boyunca diğer coğrafyalarda zulümler görmelerinin aksine Endülüs’te “Yahudi Altın Çağı”nı yaşamışlardır.

Bu huzur ve refah ortamı sayesinde meydana gelen siyasi, dini, iktisadi ve kültürel etkileşim siyasetten gündelik yaşantıya, bilimden sosyal hayata ve hatta dinî inanca kadar pek çok olumlu sonuç doğurmuştur. Öyle ki fetihten hemen sonra Müslüman nüfus toplam nüfusun %10’luk bir kısmını oluşturuyorken asrın sonunda %20’ye yükselmiş; 10. yüzyılda %50’yi bulan bu oran 12. yüzyılın sonunda %90 gibi müthiş bir düzeye ulaşmıştı.

Endülüs’te gündelik yaşam fetihten İslam hâkimiyetinin sona ermesine kadar canlı ve renkli bir yapıda idi. Endülüs halkı çok farklı lisanlar ve lehçelere sahipti. Ülkede konuşulan İspanyolca, Portekizce, Latince, Fransızca, Katalanca gibi yerel lisanlara fetihten sonra Arapça ve Berberîce de eklenmişti. Bu yedi lisanın karışmasından “Endülüs Acemiyyesi” (el-Lâtiniyye) diye adlandırılan yeni bir halk dili ortaya çıkmıştı.

Asırlarca adil ve hoşgörülü idareciler tarafından yönetilen bu çok milletli, çok dinli ve çok dilli halk insanlık tarihinin en büyük ilim medeniyetlerinden Endülüs medeniyetini inşa etmiş ve İbn Rüşd, İbn Meymûn, İbn Haldun, İbn Hazm ve İbnül Arabî gibi birçok önemli âlimi yetiştirmiş; El Hamra Sarayı, Kurtuba Camii, Alcazar Sarayı gibi eşsiz sanat eserlerini insanlık âlemine hediye etmiştir.

Bir sonraki yazımızda bu medeniyetin yetiştirdiği âlimlerin tarihin seyrini nasıl değiştirdiğini, bilim, felsefe, sanat ve edebiyata nasıl yön verdiklerini anlatmaya devam edeceğiz.

Not: Bu güzel fotoğrafları çeken ve bizimle paylaşan kıymetli Saliha Kılıç hanımefendiye çok teşekkür ediyorum.

Fatima
"Gurbet eli bizim için yaptılar. Çatısını pek muntazam çattılar. Ölüm ile ayrılığı tarttılar. Elli dirhem fazla geldi ayrılık”.

    Nineden Mektup Var

    Önceki içerik

    Çevresel Adalet

    Sonraki içerik

    6 Yorum

    1. Çok güzel bir yazı olmuş. Kalemine sağlık. Devamını merakla bekliyorum.

      1. Bizimle paylaştığınız güzel fotoğraflar sayesinde yazımız güzelleşti Saliha Hanım, sizin de emeğinize sağlık. Devamı geliyor inşallah. Takipte kalınız 😊

    2. Merakla bekliyorum. Cok guzEl.bir baslangic.

      1. Büşra Hanım çok teşekkür ediyorum.
        Devamı geliyor inşallah. Takipte kalınız 😊

    3. Sabırsızlıkla bekliyoruz devamını

      1. Ümmühan Hanım sokağımıza hoş geldiniz.
        Teşvik edici güzel yorumlarınız sayesinde devamı gelecek inşallah.
        Takipte kalınız.😊

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir