Mahmud Celâleddin Efendi’nin h. 1217 tarihli celi sülüs hattıyla yazmış olduğu Kalem sûresi 4. ayet-i kerimeye bakıyoruz. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”
Yukarıdaki levha aynı zamanda hilye-i şerifte yer alan ayet-i kerimelerdendir. İçinde bulunduğumuz şaban ayı dolayısıyla bugün Efendimiz’in özelliklerinin en güzel şekliyle yazıldığı hilye-i şerife merhaba demiş olacağız.
Hilye-i şerif yazma geleneği Hafız Osman ile başlamıştır. Hilye-i şerifler Efendimiz’in (s.a.s.) anlatıldığı, Hz. Ali’den (k.v.) rivayet edilen metinlerin hat sanatıyla levhaya dönüşmesidir. Aynı zamanda peygamberimizin (s.a.s.) adeta yazıyla resmedildiği eserlerdir. Hilye metinleri hat sanatı haricinde klasik edebiyatın da konusu olmuş ve pek çok sanatlı hilye metni kaleme alınmış, nazmedilmiştir.
Resûlullah’ın (s.a.s.) yine Hz. Ali’den nakledilen “Hilyemi gören beni görmüş gibidir.” müjdesiyle evlerimizin baş tâcı olan hilyeler, sadece duvarlarımızı süslemekle kalmaz aynı zamanda Efendimiz’i (s.a.s.) hanelerimizde misafir ettiğimizi, bu niyazda olduğumuzu da gösterir.
Kadim geleneğimizde hilye levhasının üzeri işlenmiş zarif bir örtüyle örtülür, perşembeyi cumaya bağlayan gece örtü kaldırılır, hilye hane halkı tarafından ziyaret edilirmiş. İçinde hilye-i şerif bulunan hanelerin korunacağına ve bunun bereketine inanılırmış.
Gelin hilye yazma sanatında mâhir olan hattatlarımızdan Şevki Efendi’nin hocası Hulusi Efendi ile olan hatırasına bakalım. Sonrasında da kendisini hilye ile müsemma eden, adının hilyeler ile birlikte anılmasına vesile olan hikayesini dinleyelim.
Şevki Efendi 12 yaşında iken hocası Hulusi Efendi’den icazetini almıştır. Devamını şöyle anlatır:
Dayım, hem de hocam olan Hulusi Efendi benim tahsil ve terbiyemle yakından alâkadar oldular. İcazetimi aldıktan sonra meşklerimi göstermeye devam ettim. Bir gün bana, “Oğlum, artık yazıda her yönüyle beni geçtin, biraz da Kazasker Mustafa İzzet Efendi’ye yazdıklarını göster, onun sanatındaki inceliklerinden istifade et” deyince, ben de, “Hocam sen bana kâfisin, senden başkasına gidemem.” dedim. Bunun üzerine duygulandı ve bana “Daima feyizyâb ol, sana ve yazdıklarına karşı herkes kıyamete kadar beste-i ihtiram olsun.” diye duada bulundu.
Rivayet o ki Şevki Efendi’ye bir gece rüyasında Efendimiz (s.a.s.) teşrif etmişler: “Sana esrâr-ı hattı bildirdim.” buyurmuşlar. Şevki Efendi bu sebeple “Yazıyı bana rüya âleminde öğrettiler.” dermiş. Her sabah namazından sonra da bir hilye-i şerif yazarmış. Yazıdan aldığı parayı akrabasına ve yoksullara taksim edermiş. Evine ve ailesine bu paradan harcamazmış. “Cenâb-ı Hak, ihtiyaç sahiplerine benim elimden bu parayı verdirdi.” dermiş. Şevki Efendi, talebeleri arasında Filibeli Bakkal Arif Efendi’yi hem çok sever hem de çok takdir edermiş.
Hilye görünce Resûlullah (s.a.s.) hatırlara gelir. Muhabbet tazelememize vesile olması niyetiyle zât-ı âlîlerine ait özelliklerden de bir bölüm aktarmak isteriz.
Peygamberimiz (s.a.s.) ortadan uzun boyluydular, fakat en uzun boylu görünümündeki bir adam yanlarına gelse, gelen adam O’ndan daha kısa görünürdü. Efendimiz (s.a.s.) tüm insanlığın en ekmeliydi. Mübarek tenlerinin rengi, açılmamış gül rengi gibiydi, kokusu da gül idi. Efendimiz’in simâsını gören, merhameti ve nezâketinden mest ü hayran olur, O’nda dinlenirdi. Sesleri çok tatlı ve yüksek idi. Kâbe’de Kur’an okudukları vakit civardaki evlerden duyulurdu. Lüzum olmadıkça konuşmaz, çok sual sormazlardı. Az gülerler fakat çok tebessüm ederlerdi. Nezâkete ve zerâfete dikkat edenleri hususi severdi. Kendisini ziyarete gelenleri selamlayıp gelen kişiden önce elini uzatır; musafaha ederken kişi elini çekmedikçe ondan elini çekmezdi. Meclislerinde, latifeler ve tatlı tebessümler olurdu hep.
Şevki Efendi’nin yazmış olduğu hilye-i şerif ile sizleri baş başa bırakıyoruz:
Şaban ayının hitâma ereceği şu günlerde ismiyle müsemmâ Şabân-ı Velî Hazretleri’nin sözüyle hoşça kalın diyoruz:
Gelişiniz güle güle
Gidişiniz güle güle
Her işiniz güle güle
🌹
🌹🌸