Bizler zaman ve mekanla kayıtlı varlıklarız. Varoluşumuz hakkında düşünürken bu kavramlardan bağımsız olamayız. Bizi diğer varlıklardan ayıran bir özelliğimiz de nereden gelip nereye gittiğimizi -ki buna İslam medeniyetinde ezel-ebed şuuru denilmektedir- düşünerek bilinç düzeyimizin farkını ortaya koymamızdır. Varlık gayesini sorgulamaksızın geçen bir ömür maalesef insanı diğer varlıklardan ayıracak bir hayat olmamış demektir.
Kainata dikkatli baktığımızda muazzam bir nizam görürüz. Gördüğümüz her şey aslında bize Rabbimizi buldurmak için birer ayettir. Allahu Teala bizlere bir kelâmî ayetlerini indirmiş, bir de Efendimiz (s.a.s) ile sırat-ı müstakîmi yani insan olmanın en güzel, en doğru şeklini öğretmiştir. Bu açıdan düşündüğümüzde İslam dini ömrümüzü en medeni şekilde yaşayabilmemiz için bir nimettir. Unutmayalım ki rehberlik ve görünen nizamdaki ayetlere bizlerin ihtiyacı var, Allah’ın (c.c.) değil. Gelin görün ki beşer şaşar dememişler boşuna, cahil ve aciz yaratılışımızdan ötürü kimi zaman gaflet içerisinde bulunur; bizlere sunulan bu nimete küfran ile yaklaşır, sonunda da pişman oluruz.
Ancak Allahu Teala’nın bizlere bahşettiği bu ömür fırsatı içinde bir de öyle zaman dilimleri vardır ki bunlar bir mümin için âdeta yenilenmek, niyet tazelemek, hayatını gözden geçirerek nerede durduğunu anlamak için sunulan fırsatlardır. Halk arasında üç aylar diye bildiğimiz Receb, Şaban ve Ramazan ayları gün ve geceleriyle lutuf ve ikramlarla doludur müminler için.
Burada kısaca başka meselelere de tatbik edebileceğiniz anahtar mahiyetinde bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Hani olur da akla gelir, şeytan boş durmuyor. Nereden çıkmış bu üç aylar, asr-ı saadette var mıydı? Evet, üç aylar kalıp olarak bizlerin pratiğine sunulmuş bir kavramdır. Yani asr-ı saadette bu aylardan bahsedilirken üç aylar diye bahsedilmiyordu. Fakat daha sonra Efendimiz’in (s.a.s) bu aylar hakkında buyurduklarını inceleyenler, bunları anlatırken peş peşe gelen bu aylara “üç aylar” demişlerdir. Yani bizâtihi ayların kendisi hakkında rivayetler vardır, sahihtir fakat rivayetlerde isimleri ile ayrı ayrı geçerler. Bugün bize sanki hakiki bir meseleymiş, sorunmuş gibi sunulan asr-ı saadette şu var mıydı, bu var mıydı gibi soruların bir çoğunun cevabı bu izah şekli ile anlaşılabilmektedir. Bu yüzden bizler, öncelikle anlama ve kabul yolunu tutup güzel bir niyetle doğrusunu öğrenme gayretinde olmalıyız. Gelelim mübarek üç aylarımıza…
Hayatımızda neler için hazırlık yaparız bir düşünelim. Düğün hazırlığı, doğum günü hazırlığı, kış hazırlığı, yolculuk öncesi yapılan hazırlık, sınavlara hazırlık… diye uzar gider ve çeşitlendirebilir bu örnekler. Basit gibi gelse de inkar edemeyiz ki hayatımızda yerleri var ve bir şekilde bunlarla uğraşıp zamanımızı ayırıyoruz. Bu hazırlıklar maksadın kendisi midir? -Hayır. Adı üstünde beklenen ya da istenen bir şey için yapılan hazırlıklar.
Bir şeyi elde etmek, daha derin duygularla yaşayabilmek ve kendimizi o an sadece o duyguya yoğunlaştırabilmek için yaparız belki de bu hazırlıkların çoğunu. Bakın basit bir kış hazırlığı bile kış mevsimi geldiğinde bugün ne yapsam telaşı olmasın diyedir, ne kadar anlamlı değil mi? Küçümsemek için değil fakat hayatımızda bir kış hazırlığı kadar yeri var mı mübarek üç aylarımızın, bunu sorgulayacağız. Şimdi önümüzde öyle bir mevsim ve zaman dilimi var ki Allah Teala’nın ikramlarının lûtuflarının cennet ve cemal müjdelerinin sağanak sağanak yağacağı müjdeleniyor. Bugüne kadar belki farkına varamadık öncesinde kendimizi hazırlamanın lüzumunun, hele bi gelsin bakarız dedik. Veya “Aaa.. Receb ayı mı olmuş, haftaya Ramazan mı? Ne çabuk da geldi yine mübarek” gibi gâfil avlandık tabiri caizse. Fakat bundan sonra böyle olmaması da elimizde Allah’ın izniyle.
Önceki nesillerden bize kadar gelen bir mirasımız da şudur: Onlar, Cemâziyelevvel ve Cemaziyelâhir aylarını hemen üç aylar öncesi olduğu için heyecanla geçirir, üç aylar geldiğinde doya doya yaşayabilmek, nimetlerinden istifade edebilmek için bu iki ayı tövbe ve istiğfarla değerlendirerek üç ayları karşılayabilecek bir halde olmaya çalışırlarmış. Üç aylar geldiğinde üzerlerindeki nimetlerin farkındalığıyla, tadını ala ala, telaşesiz, sûkunetle o havayı teneffüs ederler, kalb ve ruh dünyalarında da bu hazırlığın verdiği huzur yer bulurmuş.
Peki bizim bu hazırlığı yapmamızı ne sağlar? Hayatımızda diğer hazırlık yaptığımız mevzulara bakarsak ne görürüz? Asıl olan şey nedir? Bizim için önemli olmasıdır. Bir şeyi kendimizle alakalı hissedersek, kaçırmaktan, tadına varamamaktan, olumsuz bir şekilde yaşanmasından, istifade edememekten endişe duyarız ve bu bizi hazırlık safhasına götürür. Demek ki kendimizle alakalı görmemiz, burada temel mesele. Öyleyse üç aylar öncesinde henüz vakit varken evvela bu aylar hakkında bilgi edinip kendi dünyamıza yansıtabilecek alakayı kurma safhasına yardımcı olabiliriz, kendimiz ile alaka kurduktan sonra zaten bîgâne kalamayız. Bu hazırlıklardan kasıt da ruhen, kalben, zihnen kendimizi hazırlayıp dua ve istiğfar ile niyet etmektir. Maddi bir yönü yoktur. Bedavadır yani, yormaz bizi diğer hazırlıklar gibi.
Zaman ve mekan ile kayıtlı olduğumuz, devamlı değişim ve dönüşüm içinde olan bu âlemde, Allah’ ın (c.c.) bizler için hazırladığı güzellikler ile çarkın dişlileri gibi ruhen ve kalben senkronize bir şekilde, bize bahşedilen bu mevsimin nimetlerinden istifade edebilmek nasip olsun inşallah. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere.
Vesselam…
Yorumlar