Ayşe Bacı için gün erken başlar. Horozlar bile daha uyanmadan hamur yoğurulur ve mayalanmaya bırakılır. Küçücük bir çardağın altında, dut ağaçlarının gölgesinde ve serinliğinde, tam da yol kenarında bir gözleme evi burası. Gözleme olur da odun ateşinde semaver çayı olmaz mı? Ekmek teknesi olan gözleme evinin temizliği ve misafir hazırlığı derken gün yarılanıyor.
Ve başlıyor Ayşe Bacı anlatmaya:
“İki yıldır gözleme evini işletiyorum. Ama 30 senedir buradayım. Çocuklarımı incir ağacının altına belinden bağlardım. Yemek yiyeceği zaman yemeklerini yedirir tekrar çapaya girişirdim. Adam işe giderdi ben traktörle tarlaya. Çocuğumun birisini çift sürerken doğurdum. Kolay olmuyor hiçbir şey. Tırnaklarımla kazıya kazıya geldim. Millet zengin ama nasıl zengin. Arkasını önünü bilen yok. Her neye emek verirsen emeğin karşılığını alırsın. Gelen giden misafirlerim beni ayakta tutmak için çok çabaladılar, hala gayret ediyorlar. Allah razı olsun.
Ne verirsen elinle o gider seninle hesabı. Nasıl olursan öyle davranırlar. İnsan insanı arar. Para dediğin el kiri. Selam verecek insan lazım bize.
Aç kalınmaz, açıkta kalınmaz. Bir poşet kozalak toplar gelir satar ekmeğimi çıkarırım. Ben tırnaklarımla kazıyarak kazandığım için her şeyin kıymetini çok iyi biliyorum. Hiç kimseye de ne ters baktım ne hor baktım. Hepimiz biriz. Hepimiz bir insanız. Gençlere de tavsiyem zamanın ve gençliklerinin kıymetini bilsinler. ”
Ayşe Bacı’nın hepimize selamı var. Zamanının kıymetini bilenlere selam eder ellerinden öperim.
Yorumlar