“1 çay beyhûde,
2 çay fâide,
3 çay kâide,
iç 4’ü at derdi,
madem çıktın 5’e,
sürgit 15’e”
Hazreti Türkistan, Hâce Ahmet, Hazret Sultan, Baba Erenlerin Ocağı, Bozkırın Serdarı…
Türkler arasındaki ilk tasavvuf yolu kurucusudur Pîr-i Türkistan Ahmet Yesevi. Dîvân-ı Hikmet‘i bin yıl önce hediye etmiştir bize. Bin yıldır biz Türklerin gönül çerağını harlamaktadır. Satırlarından sızan hareler öz vatanımızdır. Sadrımıza şifa, sinemize devadır. Horasan’ı aşıp Maverâünnehir1 bölgesine gelene değin kaç yörük obasından, kaç kefere yuvasından geçti Allah bilir. Geçtiği kurak topraklardan akıp giderken ardında yemyeşil vadiler ve çağlayan serinlikler bıraktı. Yüreğindeki bereketi toprağa ekti. Türkistan’dan Hindistan’a, Azerbaycan’dan Anadolu’ya ve Balkanlara kadar at koşmuş ve koşmaya devam eden her yiğidin kapısıdır, atasıdır, babasıdır.
Sözlüklerde “Anadolu” kelimesi, güneşin doğduğu yer demektir. Bu coğrafyada güneş başka doğar. Umutla, sarsılmaz imanla doğar. Horasan kelimesi de Farsça güneşin doğduğu yer demektir. Şimdilerde Anadolu başka bir yer Horasan başka bir yer gibi algılansa da aslında ikisi de birliğin ve dirliğin adıdır.
Bu kadar Anadolu demişiz, Horasan demişiz, Pîr-i Pîrân-ı Türkistan’dan bahis açmışız, Baba Erenlerin ruhuna Fatihalar hediye etmişiz, güneşin doğuşuna şahit olmuşuz bu kadar gitmişken, Hazreti Türkistan’dan dualı, dervişlerin mey-i tâb-ı yârânı, dertlilerin devası, yalnızların yareni olan bir bardak çaya yol yok mudur acep?
Günlerden bir gün, vakitlerden bir vakit…
Ahmet Yesevi Hazretleri, Çin hududunda yer alan Hıtay’daki Türkistan karyelerinden birine konuk olmaya giderlerken, hava olabildiğince sıcak ve hararetli, yol meşakkatli, eşeği zavallıcık da takatten kesilmeye az kala dinlenmek için bir ağaç dibine oturmuşlardı ki, bir köylü usulca yanaşmış yanına. Hâce Ahmet olduğundan bîhaber, yolcunun duası kabul olur hasebi ile doğum yapmakta olan zevcesine ve doğumun kolay olmasına istinaden yolcudan bir dua istemiş.
“Bir dua buyurun efendim,” demiş.
Ahmet Yesevî bir dua yazıvermiş, bu duanın olduğu kağıdı kadıncağızın beline bağlamışlar. Doğum öyle kolay olmuş ki eşinin zahmetsizce doğum yapmasından memnun olan köylü, bir bardak çay ikram etmiş Hazret Sultan’a.
Hoca Yesevi, o zamana kadar hiç görmediği çayı sıcak sıcak içince rahatlayıp terlemiş. Terleyip harareti kesilince yorgunluğu da kaybolmuş gitmiş. “Bu içecek şifalı bir şey imiş, hastanıza bundan içirin ki şifa bulsunlar.” diye buyurmuş.
Ellerini açıp dua etmiş;
“Allah bu içeceğe kıyamete kadar revaç versin. Bizi sevenler içsin, faidelensinler.“
Çaya Türkistan’da, bilhassa tasavvuf erbabı arasındaki rağbetin bu duaya bağlı olduğunu söyler büyükler. Allahu âlem.
Çayın bir diğer adı da “Evliya Çorbası”dır zaten. Zira çay sohbetin bahanesi demiş atalarımız. Şimdi bu bahaneye sığınarak dualı bir çay demleyin, bergamotlu ve demli olsun. Hem çayınızı yudumlayın hem de çayı bize hediye eden Hace Ahmet Yesevî’nin ruhuna bir Fatiha hediye ediverin. Şifa olsun.
Gönüller rûşen, âhir ve akıbet hayr olsun. Bir bardak çay içecek dostu olan gönüllere selam olsun. Vesselam.
kaynak var mı bu yazı için?
Tabii. Ansiklopedilerin çay maddelerine bakabilir, çevrimiçi dergi platformlarında kelimeyi aratarak kaynak makalelere ulaşılabilirsiniz 🙂 Teşekkür ederim.