Okullar tatil olunca salgın yüzünden evde hapsolan çocuklar birkaç yeşillik görsün değişiklik olsun diye Kurban Bayramı’nda memlekete geldik. Anadolu’da gündüzleri hava sıcak olsa da gölgede biraz dinlenebiliyorsunuz. Havası nemsiz, geceleri de serin oluyor.
Son zamanlarda ülke gündemi farklı bizim evin gündemi farklı. Daldan dala atlıyoruz ve ne yaptığımızı kendimiz bile bilmiyoruz. Sonu gelmeyen salgın hastalığın varyantları, seller, yangınlar, ülkemizi aciz gösterip bunu fırsata çevirmeye çalışan, dış ülkeleri müdahaleye çağıran hadsizler mi dersiniz, ormanlarımız yanarken yangın söndürme malzemelerinin fiyatlarına zam yapan vatansızlar mı dersiniz hangi felaket haberine yetişeceğimizi şaşırdık.
Dedim ya bizim evin gündemi de farklı diye. Anneannemden kalan ortak bir bahçemiz var. Bu sene biraz zerzevat ekmişler domates, biber patlıcan, salatalık, börülce, yeşillik falan. Onların toplanması gerekiyor arada bir oraya gidip ırgatlık yapıyor, otları yoluyor çapalıyoruz. Memlekette bütün sene kapalı kalan bahçeli evine, yazın gelen bir gurbetçiyim. Ufak oğlum kedi yavrusu peşinde uykudan uyanır uyanmaz bir bakıyorum sokak kapısı açık bahçede kedi kovalıyor. Büyük oğlan, kardeşiyle kavga ederken düşürdükleri bilgisayardan uzakta, eniştemin emanet tabletiyle uzayda geziniyor. Kitaplarını oradan oraya taşıyoruz ama dersler falan hak getire. Arada bir kızmayayım diye rüşvet olarak göçmüşlerimize Yasin okuyor. Bu evde televizyon yok. ‘Nasıl yani, televizyonsuz ev mi olur?’ demeyin, gerçekten de yok. Oh! Ne rahat hayat. Dünyadan haberimiz ancak ya sosyal medyayı ya haber sitelerini takip edersek oluyor. Yani anlayacağınız gündemden epey uzaktayım. Bu uzaklığın içinde hayat bir şekilde nefes aldığımız sürece kah üzülerek, ağlayarak kah sevinerek, gülerek devam ediyor. Geçenlerde Afrika’ya sıkça gidip gelen bir hanımın İnstagram’da bir sohbetini izlemiştim şöyle diyordu; “Biz hayata fazla anlam yüklüyoruz. Afrikalılar cenazeye giderken rengarenk elbiselerini giyiyor, cenaze evinden çıkıp düğüne gidip oynuyorlar. Hayat ve ölüm iç içe.” Babamın bir sözü vardı. “Düğüne giden oynar, cenazeye giden ağlar.”
Ramazan ayında Kudüs’te üçüncü oğlunu şehit veren Ümmü Ahmed el-Abid demişti ki; “Evlerimiz yıkılsa da tekrar yaparız, gençlerimiz şehit oluyor ama elhamdülillah biz onları kaybetmedik çünkü onlar Naim cennetlerine gittiler. Ama Aksa yıkılırsa telafisi yoktur.” Bu hanımın zaten üç oğlu varmış ve üçüncüsü şehit olduğunda “Artık başka evladım kalmadı.” diyerek bu sözleri ekliyordu.
Hayatın normal akışı içerisinde hem kahır, hem lütuf hiç eksik olmuyor. Ağaçlarımız yandıysa yenisini dikeriz. Sel olduysa çamuru kuruturuz. Evlerimiz harap olduysa yenisini yaparız. Ecele çaremiz yok, ölenin ardından hep beraber üzülüp ağlarız. Yeter ki ortak bir vatan derdimiz, bir memleket sevdamız olsun. Anlayacağınız sosyal medyada insanlara sürekli sanal, zanal gündemler körüklense de aslında bizim gündemimiz hiç değişmiyor.
Çünkü olaylar sona erip puslu hava dağıldığında elimizde güzel ahlaklı insanlardan başka bir şey kalmıyor.
bir solukta okudum kaleminize sağlık