Basmasa mübarek kademin rûy-i zemîne
Pâk etmezdi kimseyi hak ile teyemmüm
“Ya Resûlallah, mübarek ayağın yeryüzüne basmasaydı, toprakla alınan teyemmüm kimseyi pâk etmezdi.”
Yukarıda Mustafa Râkım Efendi’nin kaleminden celi sülüs hatla yazılmış olan beyti okuduk. Hüsn-i hat sanatının celi sülüste muazzam bir tekamül ile gelişimine katkı sağlayan Rakım Efendi’yi minnetle yad ediyoruz. Şimdi gelin kendisiyle tanış olalım.
Hattat Mustafa Râkım Efendi, Mehmed Kaptan’ın oğlu olarak Ordu’nun Ünye ilçesinde dünyaya gelir. Çocuk yaşlarında iken hem ağabeyi hem de hat hocası olan hattat İsmail Zühdi Efendi’nin tedrisiyle eğitimine İstanbul’da devam eder. Hüsn-i hat dersiyle birlikte medrese tahsili gören Mustafa Efendi aynı zamanda resim sanatıyla da alâkadar olur. Sülüs ve nesih yazıdaki incelikleri kavramak adına ağabeyinden başka III. Derviş Ali’den de hat meşk eder. On iki yaşında iken İsmail Zühdi Efendi’den icazetini alır ve kendisine Râkım mahlası verilir.
Mustafa Râkım Efendi hattatlığıyla birlikte ressamlığıyla da hayranlık uyandırmıştır. Sultan III. Selim’e takdim edilen bir tablosunun beğenilmesi üzerine padişah kendi resminin yapılmasını ister ve huzura davet edilir. Daha sonra kendisine sikke ressamlığı (padişahın paralarda kullanılmak üzere resmini yapma) ve tuğrasını çizme vazifesi verilir. Anadolu Kazaskerliği’ne getirilen Mustafa Râkım II. Mahmud’un da yazı hocası olur.
Râkım Efendi, hüsn-i hat sanatında dönüştürdüğü ve yeni bir üslup kazandırdığı celi yazıda, izi sürülen yolun rehberidir âdeta. Onun dönemine kadar celi sülüs henüz istenilen bir kıvama ulaşamamıştı. Mustafa Râkım Efendi, Hafız Osman’ın sülüs yazılarını tetkik eder ve ressamlığının da ilminden istifade ederek celi sülüs hattında bütünlüğü sağlayarak yazmaya muvaffak olur. Sülüs harfleri estetik ve güzelliğinden bir şey kaybetmeden büyütülür ve celi yazıda yeni üslupla bir ekol oluşur.
Mustafa Rakım, Osmanlı tuğrasına formunu bulduran ve canlılık kazandıran ilk hattatımızdır. Kendisinden sonra gelen hattatlara tuğrada yaptığı bu yenilik hareketiyle yol göstermiş, hocalık etmiştir. III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmud’un tuğraları Râkım Efendi’nin elinden çıkmıştır.
Hem hocası hem de ağabeyi İsmail Zühdi Efendi’nin kabir taşını da kendisi yazmıştır. Bu kitabenin baş taşı celi sülüs, ayak taşı celi ta’lik hattıyla nakşedilmiştir.
Hadiseyi Uğur Derman şöyle nakleder:
Kabir kitabesini kağıda kalıp olarak yazdığının akşamı, Mustafa Râkım, ağabeyini rüyasında görür. Zühdi Efendi der ki: “Elifleri cılız yapmışsın, onlara birer kaftan giydir!”
Rakım Efendi ertesi sabah kalkıp da kitabeye baktığında elif harflerinin yazı içinde hakikaten zayıf kaldığını görür ve onlara kaleminin hakkını verir.
Eserleri arasında ağabeyinin mezar taşından başka Ali Alparslan’ın hattatlara hocalık etmiştir dediği Eyüp Sultan Camii haziresinde Çelebi Mehmed Reşid Efendi için yazılan kabir kitabesi, Fatih Nakşidil Türbesi’nin yazısı, Tophane’deki Nusretiye Camii kuşak yazısı, çok sayıda levhalar ve nice eserler bırakmıştır. 25 Mart 1826’da vefat eden Mustafa Râkım Efendi Fatih Karagümrük’teki türbesinde medfundur.
Evliliğinden çocukları olmamış fakat denilir ki sülalesi hattatlıkla yürüdü, adıyla nesli böyle devam etti. Hafız, hattat, tuğrakeş, ressam ve nicesi olan abidevi şahsiyet Mustafa Râkım Efendi bir mektep olarak celi hattın kalbine adını yazdırmıştır. Medeniyetimizin evlatları olarak kendisine müteşekkiriz.
Aşağıda Efendimiz’in (s.a.s.) okunmasını tavsiye buyurduğu hediyeyi Mustafa Râkım Efendi sülüs ve celi sülüs hatla muazzam bir istifle kaleme almış. Gelin bu levhaya okunuşu ve manası ile beraberce bakalım. Vesselam.
Sübhanallahi velhamdülillahi velâ ilâhe illallahu vallahu ekber
Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm
“Allah bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler O’na mahsustur.
Allah’tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür. Azamet sahibi Yüce Allah’tan başkasında güç, kuvvet ve kudret yoktur.”
Allah razı olsun.