Ülkemizde herhangi bir restoranda yediğiniz etlerin, gittiğiniz bir misafirlikte önünüze konan yemeğin veya kasaptan alıp kendi evinizde pişirdiğiniz köftelerin helalliğinden hiç şüphe duydunuz mu? Peki ya bu etlerin helal olmayabileceği ihtimalini hiç düşündünüz mü? Muhtemelen “Hayır, düşünmedim” diyorsunuz. Belki de bu etlerin “helal olmama durumu” aklınıza bile gelmiyor. Peki ya bundan nasıl emin olabiliyorsunuz? Çünkü ne et aldığınız kasabın kendisi, ne gittiğiniz restoranın sahibi ne de misafirlikte size ikram eden ev sahibi bu etleri kendisi kesti. Birileri buna “helal” dedi ve bu et tedarik zincirinden geçerek sizin önünüze kadar geldi. Beyan usulünü esas alan fakat herhangi bir denetim mekanizması tarafından denetlenmeyen “helal” zincirinde bu zincirin herhangi bir zayıf halkası olması durumunda burada eti tüketen kişiler olarak sizlerin, bizlerin düşeceği durumu hiç düşündünüz mü? “İllaki birileri bunu denetliyordur, herhalde yalan söylemiyorlardır.” ya da “Bu kadar hassas olmayın.” demeyin. Hassas olmalı değil miyiz?
Özellikle yurtdışında yaşayan inançlı insanların fark ettiği bir durumdan bahsediyoruz. En azından bizde böyle bir farkındalık oluştu, size de bu durumu aktarmak üzerimize görev oldu. Şöyle ki, yurtdışında birçok restoranda giriş kapılarının yanında yer alan “helal” ibarelerinin dışında bizi o etin helalliğine ikna edecek, bu noktada şifahi/sözlü ya da görsel bir beyanın ötesine geçecek herhangi bir şey olmadığını fark ettik. Dolayısıyla kasap dükkanlarının köşesinde bir yerlerde yazan “Helal” ibareleri maalesef kuru bir beyan olarak duvardaki yerini alıyor. Hatta bu etleri satan işletme sahiplerinin et tüketiminin sağlanacağı hayvanları bizzat kesmedikleri gibi “Etleri birçok yerden alıyoruz.” dediklerine bile şahit olduk. Yurtdışına çıktığınızda ülkemizde herhalde bilinçaltımızdan gelen bir kabullenme yerini sorgulamaya bırakıyor. Her yerde “helal” yiyecek arıyorsunuz, vegan mı vejetaryen mi diye etiketlere bakıyorsunuz. Yani hiç tanımadığınız bir Iraklının, pek de hijyenik olmayan ortamlara sahip Pakistanlının, güvendiğiniz, aynı dili konuştuğunuz bir Türkün restoranında sadece helal beyanı yapılması sizi ikna etmemeye başlıyor. Yapılan beyan size yeterli gelmiyor.
Peki ya hal böyleyken; her yıl onlarca işletme hakkında tağşiş listesi yayınlanan ülkemizde yapılan “sözlü” beyanı neden ve nasıl yeterli buluyoruz?
Tam da burada, “Yurtdışında domuz eti yiyorlar, ülkemizde böyle bir durum yok.” diyenler olabilir. Evet, bunu diyenler haklılar. En azından böyle bir avantajımız var. Peki ya helallik sadece bundan mı ibaret? Helal et dediğimizde tam olarak neyi kastetmiş oluyoruz? Helal olmayan et sadece domuz eti midir? Allah adına kesilmemiş dana, kuzu ve diğer hayvan etleri helal değil midir? Açıkçası dinen bunu ikisinden ayıran ya da “daha az helal” veya “daha çok helal” gibi ayrıştıran bir kavram bulunmuyor.
İlk olarak bu noktada helal et meselesinin üç temel noktasını belirleyip, üzerinden ilerleyelim. İlk temel noktada; hınzır eti olarak ifade edilen domuz eti ve domuzdan elde edilen ürünlerin her türlüsünün Müslümanlara haram kılındığını kabul edelim.1 Bu konu tartışmaya tamamen kapalı ve hiçbir haliyle “helal et” kavramı içinde yer almayacak durumda. Bununla birlikte domuz eti pişirilen bir yerde kullanılan alet ve edevatta necis hayvan kalıntılarının bulunuyor olma ihtimali bizleri bu hayvan etinin tüketildiği mekanlardan da uzak kalmaya sevk etmelidir. Domuz etiyle aynı ortamda işlem gören, pişirilen ya da tüketilen etlerin – ayrı ve tamamen izole edilmiş durumda olmadığı sürece– bulaşı riskinin yüksek seviyede olması sebebiyle helal et olması da beklenmemelidir. Bu parantez ilk temel durumun anlaşılması ve her türlü riskten arındırılması adına büyük önem taşımaktadır. Diğer yandan bir beyin fırtınası yapmak adına bu ilk temel durumu düşünürken “ben bu durumu ne kadar denetleyebilirim?” veya “ben bu durumla ilgili kuşkularımı nasıl giderebilirim?” diye düşünebiliriz.
İkinci temel nokta ise elbette Allah adına kesilmemiş hayvanların İslam’da helal olarak kabul edilemeyeceği hususudur.2 Bu haliyle soframıza gelene kadar geçen sürecin en başında hayvanın kesileceği vakitte İslam’ın öngördüğü ve emrettiği koşullarda kesilmiş olması gerekliliği malumunuzdur. Konuya ilişkin bir diğer husus ise, o hayvanın kesildiği anda orada bulunmadığınız veya orada bulunan birinin size “Ben bunu gördüm, şahit oldum” diyememesi durumudur. “Yahu bunu yapmak imkansız” diyenler olabilir, merak etmeyin yapanlar var. Bugün tüm dünyaya yayılmış halde Koşer sertifikası veren Yahudi toplumu bu kuralı öylesine katı, öylesine kurallarına uygun ve öylesine istisnasız uyguluyor ki… Bırakın etin bulaşı riskini, o hayvanın kesildiği bıçağın bile başka bir hayvana ya da ete değmesini engelliyor, bunu denetliyor. Demek ki isteyince, inançlarını uygulamayı kafaya koyunca oluyor.
Şimdi gelelim üçüncü temel noktaya. İlk iki temel nokta olan “domuz eti olmayan ya da domuz etinden bulaşı riski olmayan et” ile “helal olarak kesilmiş et” yediğinizden nasıl emin olacağınız hususuna. İlk noktada belki domuz eti satılmayan bir restoranda ya da domuz eti bulaşı riski olmayan bir ortamda yemek yiyerek bunu netleştirebilirsiniz, özellikle yurtdışındayken bu hususta kontroller sağlayabilirsiniz. Ne yazık ki birçok yerde bunu ancak şifahi olarak öğrenebilirsiniz fakat yediğiniz etin helal kesim olduğunu garanti edemezsiniz.
İşte bu hususta üçüncü temel nokta yani bu işi gönüllülük esasıyla ya da kurumsal olarak yapan helal akreditasyon kurumları devreye girmelidir. Bu etlerin helalliğinin her iki durumda da teyit edilmesi ve denetlenmesi adına bu kurumlar büyük önem arz etmektedir. İngiltere’de bu konuda hizmet veren HMC –Halal Monitoring Committee– kesilen hayvanların etlerinin helal kesim olup olmadığını denetlemekte ve helal kesim olan hiçbir ete onay vermemektedir. Hatta HMC tarafından helal kesim yapılıp yapılmadığı durumunu tespit için kesim izlenerek etlere ayrıştırma işlemleri sonrasında tek tek damga vurulmaktadır. Gittiğiniz kasapta ya da restoranda kullanılan bu etlerde HMC tarafından basılan bu damgaları da görebilirsiniz. Ayrıca işletmeler her hafta defalarca kez denetlenmekte, işletmede HMC sertifikası bulunmayan et tespit edildiği hallerde ise işletmenin helal et sertifikası iptal edilmektedir. Bu sertifikayı gördüğünüz işletmelerde hem etin domuz eti olup olmadığı hem helal sertifikası olmayan etlerle helal etler arasında oluşabilecek bulaşı risklerinin kontrolünün sağlanması hem de helal kesim uygulaması hususu teyit edilmektedir.
Şimdi elbette “Bu kurumlara güvenecek miyiz?” diye soranlar olacaktır. Burada temel konu her şeyden önce her türlü şüpheden uzak şekilde bu ürünleri tüketiyor olmaktadır. Son noktada ne olursa olsun bu tarz işletmelerde yemek yeme ya da yememe kararı size ait olmakla birlikte HMC ve benzeri kurumlar tarafından yapılan denetimler birçok hususta şüpheleri giderebiliyor görünmektedir.
İşin özünde helal kesim meselesi elbette içinde bulunduğumuz Kurban bayramı atmosferinde olduğu gibi bizzat tüketilecek hayvanların kesiminde bulunma ya da bu kesime şahitlik etme haliyle vuku bulmaktadır. Gözünüzle gördüğünüz bir kurban etini yediğinizdeki rahatlığınız elbette hiçbir kurumun, kuruluşun ya da kişinin size verdiği “sözden” daha katidir. Bu haliyle Kurban bayramlarında kestiğimiz kurban etleri gerek helallik gerekse sağlıklı ve güvenilir tüketim açısından büyük bir fırsat, madden de bir bayram halidir. Bu “helal etleri” paylaşmak ise çevremize vereceğimiz en temiz, en helal hediyedir. Herkese hayırlı bayramlar dileriz. #NeYediğiniziBilin
1 “Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı” Bakara 2/173; Nahl 16/115; ayrıca bk. Mâide 5/3; En‘âm 6/145.
2 İlgili durumun kaynağı için tıklayınız.
Yorumlar