Merhaba Kıymetli Okurlarımız
Bugün birlikte itaatin kazanımlarını ve Allah Teala’nın sonsuz merhametini anlatan Hucurat Suresi üçüncü ayeti anlamaya çalışacağız.
“Allah resulünün yanında seslerini alçaltanlar var ya işte onlar, Allah’ın kalplerini takva hususunda sınadığı kimselerdir. Onlar için büyük bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.”
Bu ayette Allah Teala, müminleri resulünün huzurunda seslerini kısmaya hem davet eder hem de buna teşvik eder.
Hz. Ömer’e (r.a.) “Ey müminlerin emiri; ma’siyeti (itaatten ayrılmak) arzulamayan ve işlemeyen mi yoksa ma’siyeti arzulayıp da işlemeyen mi daha faziletlidir?” diye soruldu. Hz. Ömer “Ma’siyete arzulu olup da onu işlemeyenler; Allah’ın gönüllerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.” dedi. Hz. Ömer’in (r.a) bu soruya cevabı, ayeti anlamamızda bize yol gösterecek ve ışık olacaktır.
Hiç şüphesiz ki mümin için takva büyük bir lütuftur. Allah Teala onu çeşitli imtihanlarla deneyerek seçtiği, arınmış seçkin kalplere lütfeder. Takvaya hazır olmayan kalpler bu lütfa mazhar olamazlar. Resulullah’ın (s.a.s.) huzurunda seslerini kısanlar bu denemeyi başarıyla geçmiştir. Böylece kendilerine takva gibi bir lütuf hibe edilmiştir. Bunun yanı sıra Allah Teala onları bağışlamış ve kendilerine büyük mükafatlar vadetmiştir.
Ayette geçen “Allah’ın takva için kalplerini imtihan ettiği…” ifadesini şu şekilde açabiliriz: Nefsine öncelik tanıyarak sesini yükselten kişi, kendisine ikram ve hürmet etmiş olur. İşte kişi sesini kıstığında, kendine hürmeti terk ederek gerçek ikramı yapmış olur. Böylece kişinin takvası ortaya çıkar ve “Allah katında en keriminiz (cömert ), en müttaki (takva ehli) olanınızdır.” ayetine mazhar olur.
Allah Teala kalpleri bu hususta denemiş ve takvalarını ortaya çıkarmıştır. Bu çok önemli bir denemedir. Çünkü Resulullah (s.a.s.) Allah’ın elçisi olduğu için, ona saygı duyan kimsenin onu gönderene saygısı çok daha güçlü olur.
Allah Teala, insanlığın hidayet rehberi olan Kuran’ın birçok ayetinde resulüne nasıl davranmamız gerektiğini bildirmiştir. Örneğin “Resulullah’ın sizi çağırmasını, sizin birbirinizi davet etmenizle bir tutmayın…” (Nur, 24/63) gibi bir çok ayetle Resulullah’a (s.a.s.) karşı davranış şekli öğretilmiştir.
Bu eğitimin ilk muhatapları olan sahabe-i kiramın nasıl hareket ettiğine bakıp örnek almak, bizim içinde emredilen saygıyı öğrenmenin en kolay yolu olacaktır.
“Peygamberi kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayınız…” (Nur 24/63) ayetinden dolayı Sahabe-i kiramın Peygamber Efendimiz’e (s.a.s), kendisi müsaade etmiş olmasına rağmen ismiyle hitap etmediklerini kaynaklarda görüyoruz. O’na (s.a.s) “Ya Resulullah, Ya Nebiallah” diye hitap etmekteydiler.
Ashab-ı kiramın Resulullah (s.a.s) karşısındaki edebini anlatırken, Allah resulünü, Medine’ye hicreti esnasında altı aya yakın misafir eden Ebu Eyyûb el-Ensari’yi (r.a) unutamayız.
Efendimiz (s.a.s.) Mekke’den Medine’ye hicret buyurduklarında Ebu Eyyûb’un (r.a) evinde konakladılar. Efendimiz (s.a.s.) alt kata yerleşmişti. Ebu Eyyûb (r.a.) ise üst katta oturuyordu. Gece olup herkes yatınca Ebu Eyyûb (r.a.) Resulullah’ın (s.a.s.) alt katta olduğunu ve uyuduğunda sağa sola dönerken toz kalkabileceğini düşünüp, rahatsız etmekten korkarak sabaha kadar hiç uyumadı. Sabah olur olmaz hemen Resulullah’ın (s.a.s.) yanına varıp, “Ya Resulullah, bu gece ne ben ne de hanımım gözümüzü yumduk.” dedi. Resulullah (s.a.s.) “Niçin ya Eba Eyyûb?” diye sorunca “Benim üst katta, sizin ise alt katta kaldığınızı düşündüm. Eğer uyursam, uykuda hareket edip üzerinize toz düşürürüm ve sizde bundan rahatsız olursunuz diye endişe ettim.”
Ashaptan hiç kimse, Resulullah’a (s.a.s.) karşı edep ve hürmette kusur etmemiştir. O kadar ki, Resulullah konuşurken öylesine sessiz ve dikkatli dinlerlerdi ki, sanki başlarında kuş var da en ufak bir harekette uçacakmış gibi.
Elmalı’nın ayetin tefsirindeki şu açıklaması sahabenin halini de bize özetliyor: “Fetih suresinde geçtiği üzere onlar (sahabe efendilerimiz) türlü sıkıntılara maruz kalıp nasıl dimdik ayakta durmuşlar, Allah resulüne yardım edip ona tam bir ittiba ile bağlanmışlar. Bütün bu sıkıntılarla takvaya alıştırılmış ve onların takvaları da tecrübe ile ortaya çıkarılmıştır.”
“Onlara büyük ecir ve mağfiret vardır.”
Onların kalpleri takvaya layık kılınmış ve takva için temizlenmiş. Onların takvası insanlara miras kalmıştır.
Senin vücudun iyi ve kötü ile dolu bir şehirdir,
Sen onun sultanısın, akıl da bilge veziri.
Bu şehirde başı boş alçaklar vardır.
Bunlar kibir, sevda ve hırstır.
Sultan kötülere meyl-ü muhabbet ederse,
Akıllı insanlarda rahat ve huzur nasıl kalır?
Meryem Akyüz
Yorumlar